Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

832 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Yazılmış En Görkemli Fantastik Edebiyat Eseri
Bu yazı Zaman Çarkı külliyatının tamamına, yani eserin bütününe ithafen yazılmıştır. Yazının görsellerle desteklenmiş ve büyük puntolu halini okumak isteyenler blog siteme tıklayabilirler. ZAMAN ÇARKI Ertelediğine pişman olmayacağına inandığı hazları ertelemeyi seven biri olarak Zaman Çarkı’nı, hakkında söylenmiş güzel sözleri ilk kez duyduğum günden itibaren yıllarca erteledim. “Yazılmış en görkemli eser!” sözünün eserin uzunluğuna ithafen söylenmemiş olduğunu, aslında o görkemi anlatabilmek adına eserin bu kadar uzun yazıldığını, bu destansı yolculuğu nihayete erdirip hikâyenin sonuna geldiğimde anladım. 2013’te Brandon Sanderson gibi harika bir yazar tarafından bitirildiği, dolayısıyla tamamlanışının üzerinden henüz sadece yedi yıl geçmiş olduğunu düşünürsek fantastik edebiyatta olmasa da popüler kültürde köklü bir yer edinememesi ve hak ettiği kıymeti görmemesi daha anlaşılır olacaktır. Bu durumun en büyük nedenlerinden biri insanların çoğunluğunun yalnızca fantastik edebiyat değil kitap da okumuyor olmaları olsa da yazıyı bu konu üzerinde devam ettirmenin lüzumu yok. İyisi mi Zaman Çarkı neden yazılmış en iyi fantastik eser olabilir onu anlatayım. Bağlı oldukları krallığın bile varlıklarından haberdar olmadığı, sessiz, sakin ve kendi zararsız rutinleri içinde yaşayıp giden ve dünyada neler olup bittiği hakkında bilgilerini ancak köylerini ziyaret eden gezgin ya da tüccarlardan öğrenebilen Emond Meydanı köyü sakinlerini bir gün bir Aes Sedai ve onun ‘Muhafız’ı ziyaret eder. Ve her şey böyle başlar. Hikâyenin geneline dair bir özet geçme niyetinde değilim. Elimden geldiğince belirsizlik içinde yazacağım. Belirli bir düzene uyma gayretinde olmadan duygularımı tüm yoğunluğuyla aktaracağım ki baştan sona bitirmiş olan okuyucular için bile şok edici detaylar içeren Zaman Çarkı için merakınız kabarsın. Gelmiş geçmiş en uzun soluklu, en görkemli ve bütünüyle en iyi fantastik roman olduğunu düşündüğüm Zaman Çarkı hakkında daha sonra detaylarıyla açıklayacağım ancak öncesinde kısaca değinmek zorunda olduğum bir husus var. Robert Jordan’ın muzırlıkları. Ön yargılı ve aptal insanları kaliteli okuyucudan ayırmak istediğinden mi yapmış bilmiyorum fakat hayatımda Robert Jordan kadar ukala okuyucu tipini hikâyeyi çözmüş olduğuna inandırıp onları ve hatta biz kendini akıllı sananları tepetaklak eden bir yazar görmedim. Fantastik edebiyatta çok iyi bilinen bir arketipi önce onu işleyecekmiş gibi gösterip sonra da buruşturup kenara atması hiçbir yazarda dozuna bu yoğunlukta rastlamadığım bir özellik. Ne demek istediğimi yazının “Yüzüklerin Efendisi ile Olmayan Benzerlikler” kısmında anlayacaksınız. YAZILMIŞ EN GÖRKEMLİ ESER Zaman Çarkı’nda hiçbir fantastik edebiyat romanında eşine rastlayamayacağınız bir tasvir deryası vardır. Belki binlerce sayfa boyunca kendisini bir daha göremeyeceğimiz önemsiz bir karakterin bile giyimi kuşamı, görünümü, mimikleri ve jestlerine dair tasvirler onun zihnimizdeki yansımalarına zenginlik katar. Hele ki o an tasviri yapılan karakter sevdiğimiz birisi olsun. Mekân tasvirleri de anlatımda büyük öneme sahipler elbette. Birinci romanın başlangıcındaki saray sahnesindeki yıkım ve katliama dair tasvirler bunun en iyi örneklerindendir. İki türlü tasvirin de bazen ardışık, bazen iç içe ama ustalıkla kullanılması okuma keyfine keyif katan şeylerden birisi. Dünya klasiklerinde o okuma zevkini arttıran güçlü tasvirleri beğeniyle okuyan insanların oldukça hoşuna gidebilecek edebi bir niteliği var diyebilirim. Tüm zamanların en iyi fantastik edebiyat eseri olmasının altında yatan sebeplerden biri de eserin kuvvetli bir inandırıcılığa sahip olması. Birbiriyle eşleşik yapıda onlarca kola sahip kocaman bir sarmalın uçlarında her biri kendine has temposu ve önemi ile vuku bulan birbirinden farklı olayların, Robert Jordan’ın detaylı anlatımı ve karakterlerin kendilerine has gelişimleriyle ağır ağır ilerleyip nihai merkez noktada birleşerek ana öykünün görkemini hazırlamaları eserin inandırıcılığının temelini oluşturuyor. “Görkemli” kelimesi gerçekten de Zaman Çarkı’nı tanımlarken kullanılabilecek en doğru kelime. Akıcılığı bozmadan yapılmış tasvirli anlatımın kendisi bir yana, hikâyenin giriş kısmının neredeyse beş kitaba varan uzunluğunda Robert Jordan’ın söz konusu “görkem”i inşa etme stilinin doğrudan etkisi var. Robert Jordan, dünyayı “kırabilecek” denli ihtişamlı olayları ve korkunç seviyede güce sahip karakterlerin güç ile ilişkilerinin ciddiyetini bize iyi aktarabilmek için her büyük eylemin bir o kadar ağır bedeli olduğu gerçeğini anlatımın içine incelikle yerleştirmiş ve büyük güçlerin çarpışması/dengesi durumuna dair algımızı keskin tutabilmek için büyük bir titizlik göstermiş. Öyle ki on beş kitaplık bu şaheserin uzunluğuna katkı yapan en mühim şey bu titizlik denebilir. Robert Jordan, kolay tahmin edilebilirlik yanılsamasına bürünüp bizleri dumura uğratmayı öyle seviyor olmalı ki Zaman Çarkı dünyasının tüm milletlerinin düzenlerini, geleneklerini, köklü inanç ve tabularını yerle bir eden, temas kurduğu herkesi ama herkesi öyle ya da böyle şaşkınlığa uğratan nam-ı diğer Ejder’i yaratmış. Yenidendoğan Ejder, Zaman Çarkı’nın kilit karakteri. Dünyanın yükünü omuzlarında taşıyan, dünyanın en yalnız adamı. Asıl adını/adlarını spoiler yememeniz için yazmadığım bu karakter hakkında buraya sayfalarca yazı yazabilecek olsam da düzeceğim övgü dolu empati cümleleri hafif hafif sürpriz bozacaktır. Bu yüzden tek bir cümle bırakarak konunun bu kısmının etrafından dolanmayı seçiyorum: “Bırakın Ejder bir kez daha zamanın rüzgârlarına binsin.” Zaman Çarkı’nın 12.000 küsür sayfa boyunca ne anlattığını, konusunun ne olduğunu mümkün olduğunca belirsiz kılacağımı belirtmiştim. Zaman Çarkı’nı azıcık da olsa anlatmayı denemenin henüz okumamış insanların aklındaki imgelere zarar verecek olmasından ötürü bu, eseri bitirdiğinizde sizin de hak vereceğiniz bir tutumdur. Kaldı ki tüm hikâyenin üzerine kurulu olduğu kavramın bizzat kendisi eserin hakkında konuşulmamasını gerektiren bir nitelikte. Öyle bir hikâye ki bu, beni hüzne boğuyor her aklıma getirdiğimde. Zaman Çarkı’nın ne kadar olağanüstü bir hikâye olduğunu tekrar tekrar ifade edip doğru dürüst bilgi kırıntısı vermiyor olmam sizi kızdırıyor olabilir. Fakat siz de benim yerimde olsanız benzer bir belirsizlik ile yazmakta karar kılardınız. Yahut da ben böyle yazmaktan hadsiz bir zevk alıyorumdur. Her neyse. Asla belirli bir düzeni takip etmeyen temposuyla, en beklenmedik anlarda gelen şaşkınlıklarla bezeli ve bariz klişelerden arındırılmış bu hikâyenin en durgunlaştığı yerde bile okuma isteğinizi canlı tutan lezzetli ve akıcı anlatım dilinin tadını çıkarıyor olmak eserin ayrı bir güzelliği. Anlatımda boşu boşuna yer tutan tek bir cümle ya da kelime hatırlamıyorum. Bir nükleer fizikçi nasıl böylesine muhteşem bir roman yazmış diye de sormayacağım. Aksine Robert Jordan’ın savaş görmüş bir nükleer fizikçi olmasının Zaman Çarkı’nın mitolojik alt yapısındaki çok mühim bir şeyin yaratımında doğrudan etkisi var. Bir başka açıdan bakıldığında Zaman Çarkı aslında biraz da bilimkurgu eseri denebilir. Lakin o açıdan bakabilmek Zaman Çarkı’nı bitirmiş okuyucuların bile fark edemediği küçük ama inanılmaz detaylara vakıf olmaktan geçiyor. Demek istediğim şu ki romanları okumuş olan insanların bile henüz keşfetmediği ehemmiyetli sırlar var. Çark dönerken dikkatli okumak gerekiyor… YÜZÜKLERİN EFENDİSİ vs ZAMAN ÇARKI; OLMAYAN BENZERLİKLER İşin aslını bir cümleyle açıklamakla başlamak isterim ki ne okuyacağınızı bilin. Hayır, Zaman Çarkı’nın Yüzüklerin Efendisi ile benzerliği yok. Hayır, üç tane çocuk kötü bir varlığı durdurmak için bilmem ne dağına doğru birkaç yetişkin eşliğinde maceraya atılmıyorlar. Sorun şu ki ilk kitabın ilk 80-100 sayfalık kısmı böyle olacakmış gibi gösteriyor. Bunu bu yazıda belirtmek zorunda hissettim çünkü maalesef ki çoğu okuyucu Robert Jordan’ın, Yüzüklerin Efendisi sevenlerin yüzünü gülümsetmek için hikâyenin başında ustalıklı bir biçimde tematik benzerlik yaratarak onların kendilerini tanıdık bir yerde hissetmelerini sağlamasını anlayamıyor. Benim Türkiye’de gözlemlediğim kadarıyla ciddi bir kitle Zaman Çarkı’nın Yüzüklerin Efendisi’ne benzediğini söyleyecek kadar cahil. Gerçekten okumuş olanların bunu söylemek bir yana düşüncede bile kabul etmeyeceklerini emin bir şekilde söyleyebilirim. Böylesi bir yanılgının, kitap okumayan türden insanların Yüzüklerin Efendisi’ne fanatiklik seviyesinde olan sağlıksız bağlılıklarından gelen cahil cesareti ile konuşma ya da yazma fırsatı gördükleri her yerde Yüzüklerin Efendisi’nin “en iyisi” olduğunu belirtme ihtiyacı duymalarından kaynaklandığı kanaatindeyim. Ama bu yazıda bunun üzerinde de durmayacağım. Aklı başında ve sağ duyu sahibi okuyucu için devam edelim. 2000’lerin başında verdiği bir röportajda Robert Jordan şu minvalde cümleler kuruyor: “Başlangıçta, okuyucuya Tolkien’in üslubunu taklit etmeden Tolkienvari benzerlikler verdim ki okuyucu kendisini tanıdık bir yerde hissetsin. Ve ben de tam ne olup bittiğini anladıklarını sandıkları anda onları tepetaklak edeyim. Böyle şeyler yapmayı severim…” Yazarın bizzat kendisinin de belirttiği işlevsel olarak önemsiz ama simgesel olarak gönderme görevi gören “benzerliklerin” sona erdiği sayfalardan itibaren her kitapta aslında ne denli muazzam ve benzersiz bir hikâye okuduğunuzu fark ediyorsunuz. Yüzüklerin Efendisi’ne olan saygısını gerek birinci kitabın başında bazı motiflerle, gerekse maceranın ilerleyen kısımlarında nazik bir şekilde serpiştirdiği minik ama etkili göndermelerle belli eden Robert Jordan’ın bu fantastik edebiyatın çok büyük olasılıkla en iyisi olan eserine taklit veya benzer denmesi içler acısı bir durumdur. Yüzüklerin Efendisi’ni diğer eserlerle karşılaştırırken düşülen en büyük hata onun mitolojik türden masalsı bir roman olduğu gerçeğinin unutulmasıdır. Yüzüklerin Efendisi’nde iyiler ışıltılı bir aura ve sıcak bir gülümseme ile kötüler ise “ben kötüyüm” tabelası asmışçasına belirgin çirkin tavır ve görünümleri ile kendilerini belli ederler. Hikâyesi için “umudun savaşı” denmesine rağmen bütününe bakıldığında roman iyilerin zaferinin aşikâr olduğu bir tablo çizer. Elbette Yüzüklerin Efendisi’nin böylesi motifleri barındırmasının arkasında Tolkien’in Katolik Hristiyan olması gerçeği yatıyor. İnsanların “yüzüğü neden kartallarla götürmediler?” sorusu da sırf bu bilginin varlığı ile anlamını yitiriyor. Yüzüğü neden kartallarla hüküm dağına götürmediler? Çünkü Tolkien öyle olsun istemedi. Çünkü içinde bir sürü ders barındıran ve dilsel ihtişama sahip bu romanın, kendini anlatabilmesi için yolculuğun uzun ve zorlu olması gerekiyordu. Neden mekândan ve zamandan azade olan Eru bir nefeste Sauron’u yeryüzünden silmedi? Çünkü Katolik Hristiyanlık, çünkü “God’s plan”. İyi-kötü dengesinin masalsılığını bir kenara bırakırsak Yüzüklerin Efendisi karakterleri güzel repliklere sahip ancak biraz sığ karakterlerdir. Mesela en önemli kahramanlardan biri olan Aragorn kişilik olarak derinlik barındırmayan oldukça sembolik bir adamdır. Bu bakımdan Zaman Çarkı hem kahramanlarını hem de bizi içine çektiği olayların görkemi ve hikâyenin ciddiyet ve inandırıcılığından kaynaklanan gerçekçiliği sebebiyle çok daha üstün bir eserdir. Zaman Çarkı’nda iyi ve kötü tüm önemli karakterlerin her biri şahsına münhasırdır. Her biri farklı bir gelişim yolu izler. Ve o kadar gerçek dururlar ve gelişimlerinin izleri öyle iyi yansıtılır ki her şeyin sonunda okuyucuyu boşluğa düşüren biraz da budur. Okunabilirliği bakımından Zaman Çarkı’nın daha akıcı ya da sade bir dili olduğunu söyleyebilirim. Yüzüklerin Efendisi ise ağır, belki de ağdalı bir dile sahip. Fakat yalnızca Zaman Çarkı değil diğer birçok eserden iyi olan yanı da bu. Hatta bence Yüzüklerin Efendisi’nin bir fantastik edebiyat eseri olarak en önemli özelliği, dili. Sahip olduğu anlatım dilinin benzerine pek az kitapta rastlanır. Bu bölümde Yüzüklerin Efendisi ile Zaman Çarkı’nı kıyasladığımı(birazcık) ve Yüzüklerin Efendisi’ne haksızlık ettiğimi düşünen kızgın okuyucular en azından eserin dili bakımından sahip olduğu üstünlüğün farkında olduğumu görüp sakinleşebilirler. Fantastik edebiyatın öncüsü olduğu gerçeği ise kısaca değinilmeyecek kadar önemli ve bambaşka bir yazının konusu. ZAMAN ÇARKI'NIN KADINLARI Muhtemelen hiçbir fantastik eserde sarsıcı kişilikleri ve güçlü iradeleri olan nitelikli kadın karakter sayısı Zaman Çarkı’ndaki kadar fazla değildir. Muhtemelen kelimesi oldukça iyimser bile kalır. Sertlikleriyle temelde benzer olsalar da kişilikleri birbirinden çok farklı onlarca güçlü kadın karakter barındırır Zaman Çarkı. Kimi zaman erkek düşmanlığına varan tavırlarıyla bazı kadınlar erkek okuyucuyu çileden çıkarsa da Zaman Çarkı’nda gerçek hayattaki ideolojilerin uç nokta fanatizmine yer yoktur. Nihayetinde herkes haddini bilmenin erdemine muvaffak olur. Zaman Çarkı’nda bugüne kadar gördüğüm en sağlam yapılı, en bilge, en saygıyı hak eden ve düşünsel açıdan Doğu’nun kadınlarına benzeyen kadınları okudum. Elbette en nefret edilesi olanları da. Zaman Çarkı’nın kadın karakterlerinin edebiyattaki benzersizlikleri üzerine eğer ki bir edebiyat öğrencisi olsaydım kesinlikle bir tez yazabilirdim. Hayali de olsalar insan onlara en azından bunu yapabilmeyi borç biliyor. Tıpkı Robert Jordan’a böyle bir yazı yazmış olmayı borç bilmek gibi. "ZAMAN ÇARKI'NI OKUMUŞ OLANLAR BİR DAHA HİÇBİR KİTAPTAN AYNI TADI ALAMAZLAR" Şüphesiz birçok eser sonuna gelindiğinde okuyucuya hüzün verir, bilhassa fantastik edebiyat eserleri böyledirler. Ama hiçbiri Zaman Çarkı’nın yaptığını yapmaz. Zaman Çarkı’nda yolculuğun ve her şeyin anlatılışının sonuna gelmek derin bir elem yaşatır. Hikâyede derinlerinize saplanan bir hüzün vardır. Bitirdiğinizde içinizde kalan o boşluk bile benzersizdir. Henüz kitapları okumamış insanlar olarak sizi neyin beklediği konusunda çıkarım yapabilmenize imkân sağlayan cümleler kurduğumu da sakın ola düşünmeyin. Sizi nasıl bir hikâyenin beklediği hakkında hiçbir fikriniz yok. “Zaman Çarkı’nı okuyanlar bir daha hiçbir kitaptan aynı tadı alamazlar” sözü aklınızda bulunsun yeter. Zaman Çarkı’nı bitirmek için hiç de acele etmememe rağmen umduğundan daha kısa bir sürede bitirdim. Bitirdikten sonra da hikâyenin dillere destan olmuş uzunluğunun insanın içine yaşanmışlık gibi işlemesinde epey etkili olduğunu idrak ettim. Bitirdiğiniz o an ağzınız bir karış açık, acıyı hissetmiyorsunuz. Bütün hüzünler sonradan geliyorlar. Mesela eliniz yeni bir romana, okumak için uzandığınızda. Akılda ve yürekte yeri doldurulamayacak bir boşluk bırakıyor. Bu yoksunluğu anlatabilmek için duygu yoğunluğumun tamamını ifade gücümün her zerresiyle zarafet içinde aktardığım süslü cümleler kurabilirdim. Ama yetmezdi. Bu yüzden iyisi mi Zaman Çarkı’nın güzelliğini görmeyi ve anlamayı onu okuyacak olanlara bırakayım.
Dünyanın Gözü
Dünyanın GözüRobert Jordan · İthaki Yayınları · 20191,715 okunma
··
521 görüntüleme
Ömer Faruk Özmen okurunun profil resmi
Seriyi ilk bitirdiğimde aklımdan geçenleri ve içine düştüğüm boşluğun yanı sıra hissettiğim saygıyı da benim dile getirebileceğimden çok daha güzel kaleme almışsınız. Ellerinize sağlık.
Gökhan Saban okurunun profil resmi
Bu çok güzel bir yorum, eyvallah.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.