Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

228 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Atalarımız Hunlar
*Rusya'daki azınlıklar, özellikle Türk kökenliler, resmî tarih mağduru sayılabilir, çünkü ataları hakkındaki bilgileri ve öz kültürlerini yeni kuşaklara sansürsüz aktaramıyorlardı. Böylece genç kuşaklar, giderek hafızadan silinmeye mahkûm edilen halk değerlerinden mahrum kalıyor ve manevi yönden gelişemiyordu. Bunun sonucunda da Ruslara karşı "millî yetersizlik kompleksi" oluşuyordu. Özellikle Türk halkları, resmî tarihten ve okul sıralarından öğrendikleri "barbar" kılığından ürkerek, sindirilmeye elverişli bir kişiliğe bürünmek zorunda kalıyorlardı. Yalnızca, tarihî topraklarını kaybetmeyen birkaç halk, yeni nesillerini kendi kültürü çerçevesinde yetiştirebilmiştir. Bütün dünyaya dağılmış ve devletleri parçalanmış Türkler ise böyle bir imkândan yoksundu. Tarih boyunca farklı halkların dilinde Hu, Hun, Kıpçak, Kuman, Sarık, Polov, Küyeşe, Has, As, Sibil, Hazar, Tatar, Hor, Peçeneg olarak adlandırılan Türklerin bugünkü torunları Karaçaylı, Balkarlı, Azeri, Gagauz, Sekeli, Kazak (Rus Kazakları), Kazah (Orta Asya Kazakları), Türkmen, Özbek, Bulgar, Altay Türkleri, Kalmuk, Kırgız, Karakalpak, Başkurd, Uygur, Kırım ve Kazan Tatarları, Tuvin, Hakas, Kumuk, Çuvaş, Avar, Nogay, Yakut vb. halklar zorla verilmiş etnik isimleri ve gerçek tarihten yoksunlukları nedeniyle geçmişleri hakkında tamamen bilgisizdi *Bazı tarihî kanıtlar ve Türk halklarında korunagelmiş tarihî bilgilere göre Moskovya, yedi bin yıl at üstünde savaşan Hunların askerî etkisi altında yetişmiş ve aralarında Syanbiyler tarafından ele geçirilerek "Syanbiyleşmiş" Hunların da bulunduğu Moğol ordusuyla savaşamazdı, kazanması da imkânsızdı. Çünkü ne tarihî ne de askerî tecrübesi vardı. Ama tatlı dilli Moskovya, bir düşmanının eliyle diğerini mahvetmenin yolunu buldu: Türk soylularına kucak açıldı, yeni vatan oluşturma muamelesi yapıldı ve art niyetlilikte pek başarılı olamayan Türk soyluları, Rus devletinin "knyaz"ı, "graf'ı olarak "Russkiy" etnik ismini kabullendi. Sonuçta Türk kültürü "Rus" kültürü, Türk zaferleri "Rus" zaferleri oldu. Ama "Rusluk"a soyunan Türklerin yeni vatan hayalleri, Moğollar Deşt-i Kıpçak'tan kovulur kovulmaz kanlı bir "Ruslaştırmaya" dönüştü ve Türk devletine "Rus" adı verildi. Avrupa devletlerinin de bu olaydaki etkisi tarih tarafından bilinmekte. Çünkü Batı dünyasını diz çöktüren Türklere karşı kin ortaktı. *Tarihi araştırırken ulaştığımız bazı değerleri günümüzün değerleriyle karşılaştırdığımız zaman şaşırıyoruz. Çünkü günümüzde toplumsal hayatta eksikliği en çok hissedilen ahlak kavramı bu devletin düzeninin temelini oluşturuyordu. Bu düzende değerli olan mal değil, insandı. Bu nedenle kanunlar ve cezalar kırıcı değildi ve fiziksel cezalandırmadan çok ruhsal cezalandırmaya dayanıyordu. "Şerefini kaybetmek" ve "rezalete uğramak" ölüm cezasından da ağır bir ceza sayılıyordu. *Tarihî bilgilere göre Dunhu halkı, tarih sahnesine MÖ 5-3. yüzyıllarda Hingan çevresinde çıkmıştır. Belki de onun etnik temelini oluşturan halk grupları doğuda yaşamış ve şair de onları kaleme almıştır. Bunların insan eti yediği, tarih tarafından kanıtlanmamıştır *Hunnu devletinin Tanrı dinine resmî olarak ne zaman geçtiği belli değildir ancak, MÖ 3. yüzyılda Hun şanüyü Tuuman'ın sabah güneşe, akşam aya taptığı tarihî kaynaklarda mevcuttur. Bu dönemden biraz önce Çin'de Şan-Din'cilik ortaya çıkmış ve Çjou hanedanı tarafından putları indirilinceye (MÖ 1123) kadar varlığını sürdürmüştür. Hunların Tanrı dininin Çin'den önce mi ya da sonra mı ortaya çıktığı bilinmemektedir. Ama Tanrı mitolojisinin varlığı, "bir yaratıcı" fikri, bu inancın Hunlarda daha erken gelişmiş olabileceğini göstermektedir. Günümüzde Nart-Karaçaylılarda korunmuş mitoloji şu "Teyri"lerle tanımlanmaktadır. Tengri: Yaratıcı Teyri: Dünyanın sorumlusu, üstün Teyri. *Tarihte Üyecji halkı için Ariy etnonimi de kullanılmıştır. Kuzey Almanya'nın köklü yerlilerinden olan ve kendilerini Gun-Nar olarak adlandıran Alman kitlesinin genetik atalarının Üyecjiler olduğu yönünde kanıtlanmamış iddialar da vardır. Belki de Hitler'in savaş felsefesindeki "Ari", Nietzsche'nin de "beyaz boy" kavramı buna dayanmaktadır. *Hunlarda savaş öncesi Tanrı'ya adam gönderme töresi olmuştur ve bu törenin izleri bugün de Nart-Karaçaylılarda bir ant içme deyimi olan "Teyri Adamı" sözünde korunmaktadır. Şifahi kültürde korunan bilgilere göre, gençler Teyri elçisi olmak için yarışırlar ve kazanan, törenle "Tanrıya uğurlanırdı". Teyri elçisi ağızları yukarı bakacak şekilde toprağa saplanan dokuz (Tanrı sayısı) kılıcın üzerine yakınları tarafından atılırdı. Her genç, Teyri Adamı seçilebilmek arzusuyla yetişirdi. Günümüzde de Nartlar nedenini bilmeseler de Teyri Adamı diyerek ant içmeye devam etmektedirler. Çok uzun bir zaman geçtikten sonra dahi unutulmaması Tanrı elçisinin ne kadar saygın olduğunu ispatlamaktadır. *MÖ 3. yüzyılda kanun olarak bilinse de çok eskilerden gelen bir ahlaki gelenek, bir soy veya aileden insanların evlenmesinin yasak olduğudur. Soylar toplumunda, malın dışarı gitmemesi için akraba evliliği yapılabilmesi mantıklıydı, ama Hunlarda bu yasaktı. Belki de Sarıbaş atalarından gelme bir genetik bilgi vardı ve bu gelenek sertçe korunmuştu. Genetik biliminin çok geç kavradığı "kan karışımı" meselesini o zamanlarda Hunların nasıl bildiği şaşırtıcıdır. Nart-Karaçaylılarda günümüzde bile iki kişinin anne-baba tarafındaki dört soyda akrabalık varsa bunlar kardeş sayılır ve evlenmezler. Kan karışımı en büyük rezalet sayılmaktadır. Yüzyıllar önce birbirleriyle evlenen Batça soyundan iki kuzenin rezaleti bugünkü torunlarına da yansımakta ve "birbirini ala aylannan Batçaları" (birbirleriyle evlenen Batçalar) sözü iğneleyici bir şaka olarak dillerden düşmemektedir. 2- İkinci bir gelenek ise tamamen insani ahlaka dayalı ve bireyin haklarının korunması anlayışını temel alan evlat edinilenle aileden birinin evlenmesi yasağı ve evlatlığın haklarının korunmasıydı. Günümüzde evlat edinilenlerin reddedilerek sokağa atılabildiği göz önüne alınırsa, bu gelenek Hun halkının manevi seviyesinin yüksekliğini göstermektedir. *Görüldüğü gibi kadın hakları konusunda Hun halkı, "artık sevmiyorum, istemiyorum" gibi duygusallıkları bir tarafa bırakarak ya da "kocası öldü gitsin" davranışına fırsat vermeden, kocasının soyunun, sahipsiz kalan kadına ölünceye kadar bakmasını zorunlu kılmıştı. Zaten devletin ve milletin manevi yüzü ve insani ahlakı, ihtiyar, hasta, kadın ve çocuklara davranışını yansıtan kanunları ve uygulama düzeninden okunur. Bir devlette çocuk ve kadın sokakta, ihtiyar da bakımsızsa, o devletin düzeninin çürüdüğü, sistemin halka karşı döndüğü anlaşılır. Hun tarihinde kadın hakkındaki geleneklere bakılınca, Hun halkının torunlarının "Göktürk" lakabını hak ettikleri düşünülür *Eski Türklerde her erkek asker olarak yetiştirildiği için, çocuk kendi evinde, annesinin yanında sert ve sıkı terbiye alamaz düşüncesiyle, çocukların 6-7 yaşlarından itibaren bir dost veya akrabanın yanında yetişmesi öngörülmüştü. Ya da iki devlet veya halk arasında barış anlaşması yapılacağında, barışa ilk başvuran taraf saygı gösterisi olarak amanat isterdi. Eğer bu istek kabul edilirse iki devletin gurur verici eşitliği kanıtlanmış olurdu. Amanat gidenler (devletlere) krallar gibi karşılanır ve o devletin her imkânından yararlanırdı. Rehinle amanat olayının ilgisi yoktur. *Bilgiler, tarihî kaynaklara serbest yorumla geçmemişse, emri yerine getirme tatbikatları yapan Mode askerlerine, "ben nereye ok atarsam siz de oraya ok atacaksınız" der ve kendi karısını oklar. Fakat Hun şerefine göre kadın öldürmenin utanç olduğunu belleğine kazımış erlerden bazıları, bunu yapamaz ve ahlak taraftarları emre uymamanın bedelini canlarıyla öder. Bu dersten sonra erler, artık düşünmeden komutanın dediğini yapmaya başlamışlardır ve Tuuman'ın av sırasında vurulması olayı da böyle gerçekleşmiştir. Mode babasına nişan alınca erleri de aynısını yapmış ve Tuuman Şanüy öldürülmüştür * Mode askerliği, devletin yaşamına damgasını vuran ve sevilen sayılan şerefli bir görev haline getirmiştir. Eskiden erler, hayvancılık işlerinden arta kalan zamanlarda eğitim yapıyorlardı. Mode ise çıkardığı kanunla "her erkeğin doğuştan asker olduğunu ve başka iş yapamayacağını" belirterek, sıradan erleri, toplumda sayılan bir konuma getirmiştir. *Hun sarayında yandaş bulamayan bir tek Çin özelliği vardı, o da kadının salon ile yatak odası arasında sessizce gidip gelerek haddini bilmesiydi. Özgür Hun kadınları görüldüğü gibi bu Çin özelliğine pek yüz vermemiş, tam aksine gelin Çin prensesleri, Hun kadınları gibi söz sahibi olmaya, her alanda erkeklerle eşit bir şekilde boy göstermeye gayret etmişlerdir. Mode Şanüy döneminde çıkarılan askerî kanun sonucunda, askerî konular dışında tüm devlet işlerine katılan Hun kadını, serbest düşünce ve kişisel özgürlük gibi yönleriyle çevre halılarda gözlenmeyen özgürlüklere sahipti.
Atalarımız Hunlar
Atalarımız HunlarSofi Tram-Semen · Kaynak Yayınları · 200714 okunma
·
137 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.