Kant, nasıl düşünceye bir sınır çizmeye çalışmışsa, Wittgenstein da dile bir sınır çizmek istemiştir. Dilin mantığını inceleyerek, anlamlı sözün sınırlarını açık kılmaya çalışmıştır. Kant, düşünceye bir sınır çizerek "olgusal dayanağa sahip bir bilgi alanı" açarken; Wittgenstein, Kant'ın düşünce alanında tartıştığı sorunları, dolayımlı olarak, dil aracılığıyla alır, sınırı dil üzerinde çizerek olgusal dayanağa sahip bir "ifade alanı" oluşturur.