Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
ESER İNCELEMESİ: TİRENDE BİR KEMAN / MUSTAFA KUTLU Post author:Müzdelife YILMAZ “‘Eğer dayanamıyorsan terk-i diyar et’ dedi. Aşkın çaresi ya tahammül ya da seferdir.” Eserin İçeriği; Tolstoy: ‘Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir,’ der. Kemanist Kenan’ın hikâyesi ise, çalıştığı gazinoya gelen yabancıyı görmesiyle başlar: Semiramis’i. Gazinoya, solist olarak çalışmak için gelen genç kızın sesini önce Kenan dinler. Gazino sahibi Ali Rıza’nın da onayı ile Semiramis, işe alınır. Semiramis’in eğitimlerinin bir kısmı, Kenan’ın Cibali’deki evinde gerçekleşir. Bu çalışmaların sonucu; ikili arasında duygusal bir bağın oluşmasına zemin hazırlar. Çalışma süreci bu şekilde devam ederken, Semiramis ve Kenan evlenirler ve bir de bebekleri olur. Çift, bebeğin ismi konusunda anlaşmazlık yaşasa da, Kenan babasının ismi olan Sadullah’ı seçer. Fakat Semiramis, bu ismi alaturka bulduğu için oğluna Sado demeyi tercih eder. Kenan’ın, keman çaldığı vakitlerde sahneye başlayan Semiramis’in şöhreti, İstanbul’da hızla yayılır. Ali Rıza’nın sürekli olarak Semiramis ile ilgilenmesi ve ona pahalı hediyeler alması Kenan’ı rahatsız etse de o, susmayı tercih eder. Çünkü işin sonunun nereye varacağının farkındadır. Zaman içerisinde Semiramis’in ailesine olan ilgisi iyice azalır, bebeğin vekâletini almamak üzere Kenan’dan ani bir boşanma kararı ile ayrılır. Kenan, ayrılığın verdiği acıya dayanamayınca, çalıştığı gazinodan ayrılır. Bunun üzerine oğlu ve eşi ile birlikte çektirmiş oldukları fotoğrafı da yanına alarak, İstanbul’dan ayrılır. Yolculuk, eski dostunun yanına gitmesiyle başlar ve ilk durağı İzmir’dir. Burada haklarında çıkan dedikoduları ve sığıntı gibi yaşamayı kabullenemeyen Kenan, başka bir diyara gitmek için tekrardan yola çıkar. Önce Mersin’e gelir. Fakat burada da tutunamayarak yükünü sırtlayıp yola koyulur. Daha sonra Adana’ya gelen Kenan, iş bulmak için Cellat Ali isimli biriyle görüşür. Ancak onun keman çalıp çalışabileceği gazino yoktur. Çünkü bulundukları yöre halkı, türkü dışında başka müzik türü dinlemez. Buna rağmen Cellat Ali’nin işlettiği meyhaneyi, gazinoya çevirerek bir düzen kurulur. Baba ve oğul burada yaşlı bir çiftin yanına yerleşirler. Bir gün bozulan kemanını tamir ettirmek için başka bir şehre giden Kenan, döndüğünde gazinoyu yanmış halde bulur. Kemanını yaptırıp gelirken trende verdiği kısa bir konserin kazandırdığı para, yeni bir ekmek kapısı açar ve artık trende çalışmaya başlar. Daha sonra okula yeni başlayan oğlunu, sesi güzel olduğu için yanına alarak Haydarpaşa-Kars arasında yolculuk ederler. Kenan, çok istemesine rağmen geçmişi ile karşılaşma cesaretini bulamadığı için şehre hiç inmemiştir. Bir gün çilingir sofrasına davet edilen Kenan’dan, türkü okuması istenir. Fakat Kenan sadece musiki çalıp söylemektedir. Aralarında çıkan kısa süreli tartışma, kavgaya döner ve Kenan itilerek başını çarpınca orada vefat eder. Sadullah hadiseye şahit olur, babasını da yanına alır ve kendini trenden buz gibi bir havanın kollarına bırakır. Sadullah’ı fark eden makinist, treni durdurarak yanlarına varır. Sadullah ile Kenan’ın donmuş bedenini trene taşır. Kasabaya varınca Kenan’ın cenazesi defnedilir. Sadullah zor da olsa okulunu, yaşlı Sabire Nine ile Halim amcanın yanında bitirir. Okul bittikten sonra Sadullah, yaşlı çiftin küçük dükkânını işletmeye başlar. Askerlik vazifesini de icra ettikten sonra, bir yandan dükkânı işletir, diğer yandan düğünlerde çalar. Yine bir düğün sırasında Sadullah, Şefika’yı görür. Şefika, küçük bir tezgâhta meyve-sebze satan genç bir kızdır. Bir gün Sadullah, meyve almak bahanesiyle yanına gider; ondan hoşlandığını ve onunla evlenmek istediğini söyler. Şefika’nın da aynı duyguları hissetmesinin üzerine, kısa bir zaman sonra evlenirler ve birlikte yaşlı çiftin dükkânını işletirler. Şefika, Sadullah’ın dükkânda olmadığı vakitte, bir eşkıya takımı tarafından kaçırılır. Döndüğünde eşini bulamayan Sadullah, hemen karakola gider ve olanları anlatır. Bu hadise üzerine Sadullah, diyar diyar eşini aramaya başlar. Bir gazinoda Şefika isminde birinin sahneye çıktığını öğrenince hemen oraya gider ve hüsranla döner. Başka bir meyhaneye yolu düşen Sadullah, gittiği bu meyhanede işe başlar. Bazı günler meyhanede sahneye çıkan Alev isminde bir bayanla karşılaşır. Kenan’a benzettiği bu genç oğlan, Alev’de anlamsız hisler uyandırır. Sahne arkasında Sadullah’ı sorguya alan Alev, Sadullah’ın kendi oğlu olduğunu öğrenir. Her şeyden bihaber olan Sadullah, bu bayana karşı içindeki hislere anlam veremez. İkili, karşılaşmamak için çaba sarf etse de Sadullah bu duruma daha fazla dayanamayarak işten ayrılır. Alev (Semiramis) bu gidişi öğrendiğinde âdete yıkıma uğrar. Ne yazık ki artık iş işten geçmiştir. Tekrar eşini aramak üzere yollara düşen Sadullah, bindiği trende Şefika’nın sesine benzeyen ses duyar ve bu sese doğru yürür. Kapıyı araladığında ise karşısında Şefika’yı görür. Bir vuslat edasıyla birbirine sarılan çift, eşkıyanın hışmına uğrar. Eşkıyanın Sadullah’a doğrulttuğu silahın önüne geçen Şefika, tek kurşunla oracıkta can verir. Eşkıyalar önce Sadullah’ı ardından Şefika’nın cesedini trenden atar. Onların ardından da keman kutusunu atarlar. Sadullah toparlanıp Şefika’nın yanına varır, yanağını yanağına dayayarak ‘kadersizim’ diye ağlarken, Şefika’nın yanakları artık soğumuştur. Sadullah karısının cansız bedenini kucaklayarak dondurucu soğukta yürümeye başlar. Ve kar, inceden inceye yaşanan her şeyin üzerini beyaz bir örtüyle çekmeye başlamıştır… Eserin Analizi; Türk öykücülüğünde Tirende Bir Keman eseri, musikişinas bir ailenin yaşam hikâyesini okuyucuya sunar. Bu eser: Türkü ile şarkının, varlık ile yoksulluğun, hasret ile vuslatın, şark ile garbın, dil ile duygunun hikâyesi olarak bilinir… Eser analizinde bu konulara kısa kısa değinmeye çalışacağım. Yazar; olayın merkezi olan İstanbul’dan okuru alarak Adana, Mersin gibi taşra yerlere ulaştırır ve Anadolu’nun gerçekliğiyle buluşturur. Bununla beraber türkü ve şarkı çatışmasını ön plana çıkarır. Fakat benim esasen üzerinde durmak istediğim husus şudur: ‘Tahammül ve sefer.’ Kenan’ın babası alkolik kemancı biri iken, annesi İslâmî vazifeleri yerine getiren dindar hanımdır. Semiramis’in annesi ise şöhreti önemseyen eski bir ses sanatçısıdır. Ancak annesi ile babası boşanmıştır. Kenan’ın bu birbirine zıt aile yapısı, herhangi bir kargaşaya mahal vermeden devamlılığını sürdürürken, Semiramis’in ailesinde devamlılık yerini, yol ayrımına bırakmıştır. Bir tarafta yokluğa şükretmek, diğer yanda varlığa kanaat etmemek vardır. Burada karşımıza çıkan temel mesele; ‘evliliklerde her zaman aynı düşünce yapısına sahip kişilerin olmayışı, bu durumun sonraki kuşağa nasıl tesir ettiğidir’. Bunu Kenan-Semiramis ikilisinde de görebilmek mümkün! Semiramis, şöhret ve gösteriş düşkünü iken, Kenan bunlardan uzak bir karaktere sahiptir. Bir tarafta gelenekçi yapıya sahip Kenan’ı, diğer yanda ise batı hayatının etkisi altında kalan Semiramis’i görmekteyiz. Bu durumun en bariz örneğini, bebeğe isim verme sırasında buluyoruz: Sadullah ve Sado. Bütün yaşananlara tahammülü olan Kenan’ın tahammül sınırları, Semiramis’in kendisinden boşanıp patronu ile evlenmesi üzerine sonlanır. Aynı sahnede yer almaları da işkenceye dönmüş olacak ki gitme kararı alınır. Tabiri caizse: ‘Ya bu deveyi güdersin, ya da bu diyardan gidersin,’ düsturu ile kaderine rıza göstererek terki diyar eyler. Zaten Mustafa Kutlu aşkın çaresini; ya tahammül ya sefer diyen kaleme/gönle boyun eğer. Bu yol, unutma eylemi için çıkılan bir sefer değildir. Öyle olsaydı ya başka bir izdivaca talip olurdu ya da giderken yanına aldığı Semiramis’in fotoğrafını, ölene kadar ceketinin cebinde taşımazdı. Sanatçının da dediği gibi: ‘Seni ben unutmak için sevmedim.’ Böylece Kenan’ın, unutmak için sevmediğine şahit oluruz. Hem gerçek sevenlerin yaptığı en güzel şey; sevilenin fotoğrafını cebinde taşımaktır. Semiramis’in şöhret tutkusu, bir süre sonra kendisini dibe vuracak şekilde karşımıza çıkar. Cengiz Aytmatov’un ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ eserinde kullandığı şu cümle, bize kaderimize razı olmamızı hatırlatır: “Fazla zorlamayacaksın kendini, yaşamadan alabildiğin kadarına razı olacaksın. Yazgısıyla fazla oynamamalı insan.” Başka bir husus ise Kenan’ın, oğluna da kemanı benimsetmesidir. Geçim kaynağı olmakla beraber, babadan gelen kemani geleneğinin devamlılığını sağlar. Karşılaştığı zorluklar karşısında bulduğu alternatif çözümler ile bize tipik Anadolu insanını gösteren Kenan, elbette bir baba olarak oğluna bırakabileceği en iyi mirasını bırakmıştı. Sadullah da babası gibi türlü sıkıntılar çekmiş ve bunlara kimi zaman tahammül etmiş, kimi zaman da sefere çıkmıştır. Ama bir farkla; Sadullah başına gelen talihsizliklere karşı susup kaybedişi izlememiştir. O’nun sefere çıkışı, sevdiği insanı bulamayacağı ihtimalini de göz önüne alarak çıkmasıydı: Susmak, kaybetmenin diğer adıdır. Çıktığımız seferlerin karşımıza ne çıkarabileceğini hayal dâhi edemeyiz. Misal: Sadullah’ın en olmadık zamanda ve yerde, tanımasa bile annesi ile karşılaşması! Diğer yandan ise şehirden ayrılırken trende Şefika ile karşılaşması ve onu kaybetmesi. İnsan kimi zaman farkında olmadan birçok şeye kavuşur ve kaybeder. Sadullah için de bu öyle olmuştur. Kaybettiğini bulmak ve bulduğunu kaybetmek… Serdar Tuncer’in İmtihan şiirinin ilk dizelerinde de dediği gibi: “İnsan arar… Bazen bulur, bazen buldum zanneder, Bazen buldum zannetmişken bir imtihanla kaybediverir…” Şimdi soruyorum size, kadersiz olan kim? Kaderin bu hayatta bizlere sunduğu çeşitli yol ayrımları vardır. Biz bu yolları seçerken günü kurtarma anlayışından uzaklaşıp gelecek diğer günleri de önemsemeliyiz. Çünkü yoksulluk da varlık da şöhret de unutmak da kaybetmek de bulmak da baki değil! Hayata geç kalmamaya özen gösterelim. Kalpleri kazanmaya, güzellikleri yakalamaya, tahammülü zorlamamaya bakalım…
Tirende Bir Keman
Tirende Bir KemanMustafa Kutlu · Dergah Yayınları · 20153,924 okunma
·
97 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.