Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kant’s strategy with regard to each of the transcendental principles of knowledge is the same. He begins by showing that they exhibit the specific marks of the a priori, namely genuine universality and absolute necessity, at least for a certain realm of knowledge and hence for a certain realm of objects (cf. e.g. B 3 f, also A 1 f). He then asserts that such traits can never be derived from the only source of knowledge that originates from the objects, namely through sense impressions, because sense impressions provide us only with information about objects that is particular and contingent. Hence he concludes that, since all knowledge must be either of subjective or objective origin and these principles cannot come from the objects, they must be of subjective origin. Bilgimizin nesnelerinin bazı bakımlardan, bilme yetilerimizin etkin bir şekilde uygulanmasıyla belirlendiğini kabul edersek, bu şekilde belirlenmiş olarak özelliklerini anlayabilmek için bu nesneleri nasıl düşünmeliyiz? Bu sorunun cevabı bizi, Kant’ın sentetik a priori bilgiye ilişkin ikinci tezine, meşhur (veya dile düşmüş) transandantal (veya “eleştirel”) idealizm öğretisine götürür. Bu öğretiye göre, biz “şeylerin kendilerinin” jdeğil sadece “tezahürlerinin” bilgisine sahibizdir. Tecrübe nesneleri, ampirik olarak reel, transandantal olarak idealdir. Ampirik bilgimizin nesneleri hakkında bu yeni düşünme volu, Kant’a göre, su soruyu cevaplayabilmek için zorunludur: ‘Sentetik a priori bilgi nasıl mümkündür?’ Kant bu öğretiyi kucaklamak için zorunlu olan düşünce devrimini, Kopernik’in gök cisimlerinin hareketine dair güneş merkezli kuramını kucaklamak için gereken düşünce devrimiyle mukayese eder. (KrV Bxvi) Kopernik’ten önce, bizlerin, dünyalı gözlemcilerin sükunette olduğunu, gök cisimlerinin hareket ettiğini düşünürdük. Şimdi görüyoruz ki, gözlemcilerin de_hareketli olduğu kabul edilmelidir. Benzer şekilde, Kant’tan önce, bilgimizin nesnesine tabi olduğunu düşünürdük; şimdi görmeliyiz ki, bildiğimiz nesneler, bu nesneleri bilme tarzımıza tabidir. Her iki durumda da doğal bir varsayımda bulunmuştuk, çünkü dikkatimizi nesnelerle bağıntımıza değil, bilgimizin nesnelerine yoğunlaştırmıştık. Buna bağlı olarak, her şey bize değil de, gözlemlediğimiz nesnelere tabiymiş gibi görünmüştü, iki durumda da söz konusu olan devrim, doğal görünen yolların aksine, gözlemlemeye ve anlamaya çalıştığımız süreçlerde, kendi oynadığımız rolün hesaba katılmasından meydana gelir.
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.