Gönderi

OSMANLI İSTİHBARATINI incelemeye casuslardan ve bunların Akdeniz serhaddinin öteki yakasında, düşman topraklarında gerçekleştirdiği tehlikeli operasyonlardan başlayalım. Bu casuslarnasıl bir geçmişe sahiptir? İşlerini iyi yapabilmeleri için ne gibiözelliklere sahip olmaları beklenmektedir? Haber alma, suikast,rüşvet ve ajitasyon gibi operasyonlarda ne gibi yöntemler kullanmışlar ve ne ölçüde başarılı olmuşlardır? Bu bölümün cevaplamaya çalışacağı sorular bunlardır.Öncelikle Akdeniz'de ve Avrupa'da faaliyet gösteren Osmanli casuslarının büyük bir çoğunluğunun bölgeyle haşır neşir insanlar olduklarını belirtelim. Bunların Hıristiyan ya da mühtediolmasından daha doğal bir şey olamaz; zira hem lojistik faktörlerhem de siyasi tasarruflar nedeniyle insanların hareket kabiliyetlerinin oldukça kısıtlı olduğu bu yüzyıllarda, bölgeyi ve coğrafyayıbilen insanların daha rahat seyahat edip insanlarla temas kurabileceği, kısacası daha kolay bilgi toplayabileceği aşikârdır.Osmanlıların mühtedi kökenli casuslar kullanması, Memâlik-i Mahrûsadan gelen Hıristiyanlara şüphe ile bakılmasına yolaçmıştır. Örneğin 1559 yılında II. Felipe’ye verilen bir raporda,Osmanlı casusu olup olmadıklarının anlaşılabilmesi için Napolilimanlarına gelen Rum denizcilerin sünnetli olup olmadıklarınin kontrol edilmesi tavsiye edilecektir. Müslümanlığa geçmiş mühtedi casusların terk ettikleri Hak Din'e geri dönmeye niyetliolduklarını söyleyip yetkilileri kandırdıkları ve böylece rahatlıkladüşman topraklarında faaliyet gösterdikleri de olurdu. İstanbulAvrupa'nın birçok yerine böyle casuslar göndermiştir.?Osmanlı hizmetindeki mühtedilerin Batı Akdeniz'deki akrabalık ağlarını bilgi toplamak için etkin bir şekilde kullandıklarıni görmekteyiz. Alvise Gritti'nin, kardeşlerini nasıl casus olarak Avrupa'nın dört yanına gönderdiğini Dördüncü Bölüm'de daha detaylı bir şekilde anlatacağız. Buna benzer örnekleri kapudanı deryalarda da görmekteyiz. Kalabriyalı bir mühtedi olan Uluc Ali'nin kişisel ilişkileri hem Habsburg hem de Osmanlı istihbarati açısından önemlidir. Tecrübeli denizci 1570 yılında Hıristiyandonanmasının nerede olduğunu öğrenmek için Adriyatik’te beraber keşif yaptığı Avlonya Azapları Ağası Kara Hocayı Sicilya'yagönderecektir. Namlı korsan önce gece vakti gizlice Messinada demir atmış donanmanın dibine kadar girip kadırgaları sayacak,sonra da adamlarıyla Kalabriya'da karaya çıkıp Uluc Ali'nin birakrabasından Hıristiyan donanmasının yakında denize açılacağıbilgisini alacaktır. Uluc Ali'nin tanıdıkları Habsburg istihbaratinin radarına da girmiştir. Eski tebaalarını kendi taraflarına çekmek için yaptıkları sayısız girişimlerden birinde, Habsburg yöneticilerinin aklına pazarlık etmek için Uluc Ali'nin akrabalarındanbirini yollamak gelmiştir. Ancak bu mümkün olmayacaktır; zirabu akrabalar ya kapudanı tanıyamayacak kadar genç ya da yolculuk edemeyecek kadar yaşlıdır. Onun yerine, Uluc Ali'nin hemçocukluk arkadaşı hem de eski bir kölesi olan Giovanni Battista Ganzuga’nın gönderilmesine karar verilmiştir. Fidye toplayarak ve korsanzâdeliğü vasıtasıyla," yani baba mesleği korsanlıktanedindiği tecrübenin hatırına Osmanlı donanması kendisine teslim edindiğinde, küçük kardeşi Carlo Cicalayı yanına çağırmayı ihmal etmeyecekti. Cenovalı ailenin 16. yüzyılın başından beriyerleştiği Sicilya'da Habsburgların hizmetinde olan Carlo, ağabeyinin yanına gitmek için yetkililerden izin almak zorundaydı.Bu izni alabilmek için casusluk yapmayı ve ağabeyini Hıristiyanlığa dönmek ve Osmanlı donanması ile birlikte taraf değiştirmekkonusunda ikna etmeyi teklif edecekti. Beklediği izni aldıktansonra 1593 yılında İstanbul'a gelip ailesine kavuşmuştur; bu tarihten sonra Sicilya ve İstanbul arasında defalarca seyahat edecektir. Cicala ailesinin karmaşık ve ilginç hikâyesini bir kenarabırakıp Osmanlı topraklarına casusluk yapmak için giden ve düzenli raporlar yollayan Carlo'nun zamanla bir Osmanlı casusunadönüştüğünü belirtmekle yetinelim. Venedik istihbaratının raporuna göre, Carlo yanında Ambrosio Benedetti adlı bir askerimühendis (professor di cose militari) olduğu halde Korfu'ya gelmişti. Benedetti, Adriyatik Denizi'nin kilidi konumundaki bustratejik adadaki Venedik hisarının hemen bir planını çıkaracakve İstanbul'a yollayacaktı. Bir yıl sonra Sicilya Kral Naibi veMaqueda Dükü Bernardino de Cárdenas, İstanbul ve Sicilya arasinda sürekli mekik dokuyan Carlo'yu Sicilya'da istemeyecekti;Cárdenas'a göre, bu işe yaramaz (vanissimo), adadan ne kadaruzakta olursa Osmanlılar olan bitenden o kadar az haberdarolurlardı.11Mühtedi ve Hıristiyanlara casusluk yaptırmakta tereddüt etmeyen Osmanlı istihbaratı, bazen işi din adamlarını kullanmayakadar götürecektir. Örneğin belgelerin Heraclea Piskoposu olarak işaret ettiği, ancak muhtemelen Selanik Metropoliti Macharius cezasız kalmamalıdır. Kuşatma sonunda Osmanlılara tutsak düşen Napolili asilzade Cesar Carafa, II. Selim'in gözdesi Yasef Nasi'nin (bkz. Dördüncü Bölüm) ajanlarından biridir. Habsburglara karşı ayaklanan Salerno Prensi'ne katıldığı için Napoli'densürülen Carafa, İstanbul'a getirilince hiçbir kötü muameleyemaruz kalmadığı gibi bir de üstüne serbest kalmış ve Ragusa'yagitmiştir. Bütün bunlar da onun casus olduğunu apaçık göstermektedir. Cezayir ile Madrid arasında, Uluc Ali'nin Hıristiyanlığa geri dönmesi yönündeki gizli görüşmeleri yürüten Andrea Gasparo Corso aynı zamanda İstanbul'a bilgi göndermektedir.Napolili Pinarello ailesinden Murad Ağa isimli bir mühtedi degeneOsmanlılar hesabına çalışmaktadır. Bu iddiaların en vahimiise, Habsburgların 1560'lardan beri paraakıttıkları İstanbul'dakiistihbarat ağının istasyon şefi konumundaki Aurelio Santa Croceve kardeşi Giovanni Antonio'nun aslında iki taraflı oynadıklarıve Osmanlılara bilgi verdikleridir. Bu sayısız ismin tek bir belgeden alındığını bir kez daha hatırlatalım.Abartmaları ve yalan raporlarıyla meşhur olsa da, Ragusalı hokkabaz Luis de Portillo'nun, Hıristiyan donanmasının hazırlıklarını ve hedefini öğrenmek için Osmanlı gemilerinin Sicilya veNapoli'ye 30 casus bıraktığı yönündeki iddiasını da not düşmedengeçmeyelim.20 Bu rakam dönemin şartları düşünüldüğünde abartılı görülebilir; ancak ihtimal dışı değildir. Nitekim Aurelio SantaCroce 1569'da İstanbul'da 112 Habsburg ajanının olduğunu iddiaedecektir. Gene Osmanlılar, tek bir görev için Napoli'ye dört casus (kızıl tenli bir Floransalı, siyah saçlı yaşlı bir Napolili ve birikırmızı sakallı iki Cenovalı) göndermekten çekinmeyecektir. Şimdi de Osmanlı istihbarat elemanlarının nasıl bilgi topladığını göstermek için Avrupa arşivlerinde rastladığımız casus hikâyelerinden bazılarını daha detaylı bir şekilde inceleyelim.. Birçok hikâyenin arasından bunları seçmemizin tek nedeni detaylı ve ilginç olmaları değildir. Yeniçağ Akdeniz'indeki istihbarat dünyasının çeşitli yüzlerini ve arşiv belgelerinin farklı format veanlatım tarzlarını göstermeleri açısından önemlidirler. Bazı hikâyeler bilgi toplamaya yoğunlaşırken, bazıları suikast, ajitasyon verüşvet gibi örtülü operasyonlara örnek oluşturmaktadır. Genebazı hikâyeler bir casusun faaliyetlerine genel bir bakış sunarken,bazıları soruşturmanın seyrine paralel bir şekilde anlatılmış ve buşekilde okuyucuya tarihçinin elindeki hamurun tadına biraz daolsa bakma imkânı sağlanmıştır.
26 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.