Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Kızıl Bayrak Doğuyor! Bu arada Komite adına işçileri bilinçlendirmek ve "Doğuda Devrim" stratejisini sağlam temellere oturtacak tartışma zeminini sağlamak için Müslüman Sosyalistler Komitesi'nin yayın organı olmak üzere "Kızıl Bayrak" isimlibir gazete çıkarılmaya başlandı. Gazetenin çıkış amacı, Tımurieng mahlasıyla muhtemelen Mollanur Vahidov’un yaz­dığı başyazıda açıklanmaktadır: MRus Bolşevik basını Tatar işçi sınıfının iç yaşamına hemen hiç ilgi göstermediği, göster­diğinde de hemen yanlış yazdığı için Müslüman işçilerin menfaatlerini müdafaa edecek Rusça bir haber organı yayın­lamaya karar verdik. Bu gazete, Müslümanlara çamur atan, yalan söyleyen ve haksız provokasyonlar yapan 'İhtilal Bayra­ğı1 gazetesine karşı yayın yapacaktır." Elbette, gazetenin amacı bununla sınırlı değildi. Esas amaç Doğu'da devrim stratejisini geliştirmekti. Bunu gazetenin ilk sayfasında yer alan bütün Müslüman işçilere yönelik yazılan şu çağrı metninden de anlıyoruz: "Uzakdoğu'da, Hindistan'da, İran'da, Afganistan’da, Belucistan'da, Hive'de, Buhara'da, Arabistan'da vs., medeni AvrupalIların -İngiliz, Fransız ve İtalyanların- Afrika’daki kolonilerinde, Mısır’da, Fas'da, Cezayir'de, Tunus’da ve Tripo- li'de yüz milyonlarca Müslüman işçi, zalim Avrupa emperya­lizmi egemenliğinde acı çekiyor. Onlara yardım etmek için acele et, dünya ihtilalinin kızıl bayrağını kaldır!" Bu çağrının altındaki imzalar da şöyleydi: Halk Komiserleri Konseyi Başkanı V. Ulyanov (Lenin), Narkomvoen Başkanı L. Trotski, Merkez Müslüman Komiserliği Başkanı M. N. Vahidov ve Uluslar Halk Komiserliği Başkan Yardımcısı Fr. Razin.Gazetenin ilk sayısında yer alan, Mollanur Vahidov'un Tatar-Başkurt Cumhuriyeti Sovyetleri Genel Kongresinde yaptığı, sonraki bölümlerde de bahsedeceğim, konuşması da "Doğucu” bir içeriğe sahipti. Vahidov, bu konuşmasında, milliyetçi Tatar komünistlerinin ilk ideali olan Tatar-Başkurt Cumhuriyetinin kurulmasına karşı çıkan Kazan Sovyet Başkanı ve Rus Bolşevik Komünist Partisi'nin Kazan'daki önderi Grasis ve yandaşlarına karşı "sadece ilkel sosyalistler Tatar-Başkurt Cumhuriyetinin tarihi manasını anlayamaz” diyor ve konuşmasını şöyle bitiriyordu: "Uzak Hint'de, Mısır'da, Nil kıyılarında ve Asya’nın derinliklerinde yaşayan milyonlarca Müslüman kardeşimizin Avrupa burjuvasının egemenliği altında can çekiştiğini unutma! Asil kalplerimiz onları hürriyetlerine kavuşturma arzusuyla yanıyor."250 Görül­düğü gibi Kızıl Bayrak, mazlum Müslüman/Doğu devrimci hareketinin örgütleyicisi olma iddiasıyla kurulan Komite'nin propaganda aracı olarak çıkarılmaya başlamıştı. Bu gazetede milliyetçi komünist olarak nitelendirebileceğimiz hemen bütün önderler yer edinmişti. Türk milliyetçi komünisti Mustafa Suphi'nin de "Doğuda Devrim" üzerine Sultan Galiyev ile yapmış olduğu bir mülakatı gazetede yer almıştı. Mustafa Suphi'nin Moskova’da çıkarmış olduğu "Yeni Dünya" isimli gazetede Mollanur Vahidov'un ismi sık sık geçiyordu. Mollanur Vahidov ve Mustafa Suphi Milliyetçi Türk komünizminin ve TKP'nin öncüsü Mustafa Suphi, Türkiye'nin ilk milliyetçi/milliyetçi sol partisi olarak nitelendirebileceğimiz Milli Meşrutiyet Fırkası'nda ve bu Fırka’nın yayın organı olan îfham gazetesindeki etkili faaliyet ve yazılarıyla iktidardaki İttihatçıları zor duruma düşürmüş bu yüzden de İttihatçıların hışmına uğrayarak Sinop’a sürgüne gönderilmişti. Mustafa Suphi, Pens Sabahad- dinci Ahmed Bedevi Kuran ile birlikte Sinop’tan kaçtıktan sonra Kuran'ın tersine Avrupa'ya değil Rusya'ya gitmeyi tercih etmiş ve Asya'nın içlerine gitmiştir. Burada Çarlık kuvvetleri tarafından esir alman Suphi, çeşitli tutsaklık yerlerine gönderilmiş ve bu vesileyle de binlerce Osmanlı Türk esir askerleriyle irtibat kurma imkanı bulmuştur.251 Türk esirleri arasında örgütçülüğünü devam ettiren Mustafa Suphi, esirler arasında saygın bir konuma gelerek adından söz ettirmeye başlamıştır. Bu arada 1 .Dünya Savaşı bitmiş ve esirler serbest kalmıştır. Mustafa Suphi, Rusya'daki günlerinde Şubat ve Ekim devrimlerinin tesiriyle komünizmi detaylı olarak incele­me fırsatı bulmuş ve bu düşünce/hareket siyasal düşünce yapısını şekillendirmeye başlamıştır. 1918 yılı Mart ayında Moskova'ya gelen Mustafa Suphi burada Müslüman Komiserliğine gitmiş, Mollanur Vahidov ile tanışmış ve ondan görev istemiştir. "Doğuda Devrim" stratejisinin bütün îslam coğrafyasında, özellikle de Türkiye’de yaygınlaşmasını isteyen, Mollanur Vahidov onu Türkiye’ye yönelik Dış Propoganda Bürosu'nun başına getirmiştir. Mustafa Suphi, bu amaçla, Rusya'da kalmış olan "esir" Türklere ve Türkiye'deki devrim­cilere yönelik olarak Yeni Dünya isimli Osmanlı Türkçesiyle yayın yapan bir haftalık gazete çıkarmaya başlamıştır.252Milliyetçi komünist/Galiyevci içerikli yazıların yer aldığı gazetede Mollanur Vahidov'un önderliğindeki devrimci faali­yetlere büyük yer verilmiştir. Zaten Yeni Dünya'nm ilk sayfa­sında "Müslüman Sosyalistleri Komitesi’nin yayın organıdır." ifadesi yer almaktadır. Mustafa Suphi’nin bundan sonraki faaliyetlerine de bakıldığında görülecektir ki, bütün varlığı ve hareketleriyle Vahidovcu/Galiyevci hareketin içindedir. 1918 Temmuzunda Moskova'da Türk Komünistleri Konferansı'nı toplamış ve Türk savaş esirlerinden bir Türk Kızıl Alayı oluşturmuştur. TKPde bu süreçte doğmuştur TKP Başkanı Mustafa Suphi önce Mollanur Vahidov’un o öldürüldükten sonra da Sultan Galiyev'in yardımcılığını yapmıştır. Rusya’daki Türk Komünistlerinin örgütlenmesi, Galiyevci örgütlenme içinde olmuştur. Yani Türkiye Komünist Partisi'nın harcında Mollanur Vahidov ve Sultan Galiyev de vardır. Yeni Dünya da Kızıl Bayrak’ın Osmanlı versiyonu idi. Her iki gazetenin yaklaşımlarında da tam bir paralellik söz konusuydu. Fransız tarihçi Bennigsen, Kızıl Bayrak gazetesini şu şekilde nitelendiriyor: "Kızıl Bayrak aşırı ihtilal taraftarı, ancak gerçekten Marksist olamayan bir yayın organıydı. Sayfalarında Marksizm-Leninizm unsurları, panislamik hatta dini unsurlarla kolaylıkla harmanlanmış vaziyettedir." Kızıl Bayrak yayın­lanmasından kısa bir süre sonra, iç savaş patlak verdiğinden dolayı kapandı. Zaten önder Mollanur da kısa bir zaman sonra öldürülmüştü. Müslüman Sosyalistler Komitesi Çalışmaları Müslüman Sosyalistler Komitesi üyeleri ne kadar çaba gösterseler de, emekçi kesimlerde önemli bir etkinlik göster­seler de Komite etrafına Tatar aydınlarını tam olarak toplaya- madılar. Tatar aydınlan çoğunlukla burjuvazi yanlısı olmaya devam ettikleri gibi, soysalistler hakkında da dinsiz, milliyet­siz, tahrikçi diye propaganda yapıyorlardı. Komite'nin Başkan Yardımcısı Emine Muhiddinova, yine de umutluydu, şöyle diyordu: "Devrim meydanına Müslüman Sosyalistler Komite­sinin çıkmasıyla Kazan Müslüman proletaryasının yolu "milli" burjuvaziden tamamen ayrıldı. Mutlakıyetçilik döneminde siyasi mücadelede burjuvaziyle birlikte yürüyen proletarya, Nikolay tahtı yok olduktan sonra, Marks talimatınca, kendile­rine ayrı bir yol çizdiler, proletarya diktatoryası için savaşmaya başladılar. Mollanur, Komite’nin olabildiğince geniş pers­pektifli bir sosyalist örgütlenme içine girmesinden yanaydı. Komite’nin herhangi bir partinin angajmanına girmesini istemi­yordu. Sol sosyalist devrimciler, Bolşevikler ve partisiz sol soysalistlerin birlikte çalışmalarına zemin hazırlamak gereğin­den bahsediyordu. Yani geniş sol cephe taraftarıydı. Bu yüzden Mollanur, Müslüman Sosyalistler Komitesı'ne çeşitli partiler­den kişilerin girmesini sağladı. Böylece, Müslüman proletar­yanın bölünmesini önlemeyi amaçlıyordu.Müslüman Sosyalistler Komitesi, kurulduğu zaman sloga­nı "Bütün hakimiyet Sovyetlere" idi. Kızıl Bayrak gazetesinin birinci sayısında Mollanur Vahidov’un "İleri, ileri!"("alğa!, alğa!") ismini taşıyan baş yazısı da bu slogan çerçevesinde yazılmıştı. Emine Muhiddinova'nın aktardığına göre Vahidov, bu yazıda özetle şunları söylüyordu: "...Biz şimdiden aşağıdaki şeylerin olmasını istiyoruz: 1 .Hakimiyet işçiler, çiftçiler ve askerler sovyetıne verilsin; 2. Bütün topraklar hiç gecik­tirilmeden çiftçilere verilsin; 3. Devlet Duması ve Meclis dağıtılsın 4. Eski hükümetin müttefiklerle imzaladığı bütün anlaşmalar halka açıklansın, onları ödemeye Rusya halkı mecbur edilmesin; 5. Savaş bitsin; 6. Fabrikaların hepsi işçilerin, çalışan halkın olarak ilan edilsin! Müslüman Sosyalistler Komitesi, tarihçiler tarafından yarı Bolşevik bir örgüt olarak nitelendirilmektedir. Sovyet tarihçiliğinde, Galiyevcilere yakıştırılan "karşı devrimcilik", Galiyevci bakışlı olmasına rağmen, Mollanur Vahidov’un önderliğindeki Müslü­man Soysalistler Komitesi için söylenmemiştir. Bu Komite devrimci bir Tatar sosyalist örgütü olarak nitelendirilmiştir. Sovyet yazarlan bu örgüte Tatar proleter yığınlarını devrime hazırlayan bir örgüt gözüyle bakmışlardır. Tabii ki, Sovyet yazarlarının bu örgüte olumlu olarak bakmalarının nedeni örgütün başında Mollanur Vahidov'un oluşu ve Mollanur'un da çok erken bir tarihte öldürülmesi nedeniyle ilerideki anti Stalinist Galiyevci hareketin oluştuğu ve potansiyel olarak bütün "ulusalcıların karşı devrimci olarak nitelendirildiği dönemde yaşamamış olmasındandır.Rubinstein’e göre 'YMüslüman) Sosyalist(ler) Komite(si), Müslüman emekçiler arasında sosyalist fikirlerin yayılması için bir ocak ve komünizme hazırlık okulu olarak kurulmuştu. Ancak, bu okul çok uzun sürüyordu ve bazı Bolşevik Tatarlar geri kalmış öğrenciler gibi ondan yarar yerine zarar görüyor­lardı" Bu değerlendirmeye katılan Bennigsen de Komite'nin Rus Sosyal Demokrat Partisinden ziyade ulusal devrim hareketine bağlılık gösterdiğini belirtmektedir. Yani, Bennigsen'e göre Komite sosyalist olmaktan ziyade nasyonalistti. Yine Bennigsen'e göre bu Komite tam Bolşevik olmasa da yine de Bolşeviklerin dayanabilecekleri tek kuruluştu. Ayrıca, bu Komite "Müslüman Komünist yöneticilerin tek yetişme merkeziydi. Tatarların geri kalanı Bolşeviklere karşı ya ilgisiz ya da düşmandı." Bennigsen'in Komite'nin siyasal düşüncesi ile ilgili değerlendirmelerine, özellikle sosyalistlikten öte nasyonalist olduğu iddiasına, katılmak mümkün değildir. Komite’nin yöneticilerinin hemen hemen tamamı sosyalist pratikten gelmişlerdir. Bennigsen'in anlamadığı nokta sömürge koşullarında yaşayan ulusların sosyalist pratik ve teorilerinin büyük ölçüde milliyetçilikle şekillendirileceğidir. Bu anti sosyalist bir tavır değil tam aksine sosyalizmin zorunlu gerek­tirmesidir. Zira tam bağımsızlık olmadan ki bunun itici gücü devrimci milliyetçiliktir, sosyalizm bir heyuladan ibarettir. Kaldı ki, Vahidov ve arkadaşlarının bütün açıklığıyla belirt­tikleri sosyalist stratejileri "Doğu'da devrim" stratejisidir.Bu bakış açısıyla kurgulanmış olan sosyalizm, tabii ki, Avrupamerkezci düşüncenin algılayamayacağı bir bakış açısı­dır. Türk ve Müslüman dünyasındaki sosyalist devrim, "milli- yetçilik"le olur, bunun başka bir yolu yoktur ve bu sosyalist bir tavırdır. Komite, devrim süreci boyunca Kazan Bolşeviklerinin karşısına geçmedi, onlara yardımcı oldu (Tabii ki koluna da girmedi.) İdeolojik ve stratejik farklılığı olsa da, Kazan Bolşevikleriyle birlikte yürüdü. Bennigsen'in deyimiyle "nesnel olarak devrimci" bir görev üstlendi. Hatta Kızıl Bayrak'ın ilk sayısında(I5 Haziran 1917) Mollanur Vahidov'un kaleme aldığı Müslüman Sosyalistler Komitesi'nin siyasal programı tamamen Bolşeviklerin programına uygundu. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu programda tüm iktidarın işçi ve asker sovyetlerine bırakılması, tüm toprakların köylülere verilmesi, Duma ve hükümet Konseyi'nin ortadan kaldırılması, eski hükümetin müttefikleriyle imzaladıkları tüm anlaşmaların iptal edilmesi, savaşın hemen sona erdirilmesi gibi Bolşevik programından maddeler yer almaktaydı. Yani gerek Rus Bolşevikleri (MK), gerekse Müslüman Sosyalistler, sosyalizm anlayışlarında derin farklılıklar olsa da, devrim koşullarında birbirlerinden yararlanmanın gerekliliğini anlamışlar ve strateji farklılıklarının ilişkilerini zedelemesine izin vermemişlerdir. Galıyevcilıği, bir siyasal strateji ve düşünce olarak adlan­dırırsak, Müslüman Sosyalistler Komitesi'ni ilk Galiyevci örgüt olarak nitelendirebiliriz. Komite'de hakim olan Galiyevci ("milliyetçi komünist") tezlen, Bennigsen’in sözleriyle şu iki ana başlık altında toplamak mümkündür: "1, Bir İslam ülkesinin özel koşullarına uydurulmuş "ulusal" bir sosyalizm kurma isteği ve daha sonra bu sosyalizmin, sadece Müslüman emekçilerin gücüyle (Rus ya da Batı proleteryası değil) ’Avrupa burjuvazisinin emperyalizminden’ kurtuluş ve ’Dar’ul İslam’ın öteki ülkelere taşınması 2. Rus işgali altındaki Müslüman topraklarını kuıtamıa arzusu""^ Aslında, Müslü­man Sosyalistler Komitesini esas olarak aydınlanma felsefe­siyle kurgulanmış bir milliyetçi sol örgüt olarak niteleyebiliriz. Zira hareket tarzlarının temelini şeriata karşı İslami reformızm, Rus hakimiyetine karşı tam bağımsızlık, ruhbanlaşmış Müslü­man din adamlarına, buıjuvazimn üst tabakalanna ve toprak soylıılarına karşı düşmanca bir radikal tavır ve ısrarlı bir toprak reformu talebi oluşturuyordu. Bu özelliklerinden dolayı Komite, Lenin ve Stalin tarafından da Bolşeviklerin yaygın­laştırılmasında bir araç örgüt ve Müslümanlar arasında bir Marksizm okulu olarak görülebiliyordu. Komite'nin Bolşe­vik siyasi programını benimsemesinde de benzer stratejik düşünceler mevcuttu. Mollanur Vahidov’a göre Rusya'da sosyalist devrimin olması ve sosyalist bir düzenin kurulmasıyla Rusya Müslüman halklarının ulusal bağımsızlığı daha kolay gerçekleşebilecek ve İslamın çağdaşlaşmasını sağlayacak aydınlanma reformları daha kolaylıkla yapılabilecekti. Mollanur Vahidov, Komite çalışmaları sırasında ve sonrasında Duma’ya ve Millet Meclisi’ne (daha sonra da Oçndılkaya'ya) de seçildi. Ama onun siyasal pratik olarak en etkinleştiği ve yetkinleştiği dönem Müskom (Müslüman Komiserliği) Başka­nı olduğu sıralar oldu. Sultan Galiyev ile esas çalışma ve onu etkileme süreci de esas olarak bu dönemde başladı ve yoğun­laştı. Mollanur Vahidov Müslüman Komiserliği'nin Başında Devrim sürecinde Müslümanların ihmal edilmemesinin karşı tarafa geçmelerine yol açacağından endişe duyan Bolşe­vikler, Ocak 1918 tarihli bir Sovnarkom kararnamesiyle Rusya topraklarındaki Müslümanlarla (İç Rusya ve Sibirya Müslü­manları) ilgilenmek üzere Milliyetler Komiseri Stalin'e bağlı olarak bir Müslüman (İslam) Komiserliğinin kurulmasına karar verdiklerinde Stalin, bu Komiserliğin başkanlığı için ilk önce Ahmet Bey Çalıkov'a teklif götürmüştü. Ahmet Bey, bu teklifi Millet Meclisi'ne götürmüş ve teklif çoğunlukla redde­dilmişti. Bunun üzerine Stalin, İslam Komiserliği Başkanlığı için Mollanur Vahidov'a teklifte bulundu.Vahidov, bu teklifi kabul etti. Böylece çok istediği bir manevra alanı bulmuştu. Mollanur'un yardımcılıklarına da Tatar devrimci sosyalist­lerinden, Millet Meclisi üyesi ve aynı zamanda Ufa yöneti­minin temsilcisi Galimcan İbrahimov ve Başkurt sosyalist­lerinden Şerif Manatof getirildiler. Sultan Galiyev, buraya Komünist Partisi'nin temsilcisi olarak 1918 Haziranında çağrıldı. Bu örgüt, Rusya’nın Müslüman toplumunun siyasete ısındırılmasında ve Bolşevikleştirilmesinde büyük katkılarda bulundu.1918 yazında Rusya'nın en önemli yirmi altı ilinde Müskom şubeleri açılmış ve alman önlemlerle Müskoma bağlı birimler artırılmıştı. Stalin'e bağlı olan örgütün görünürdeki amacı Rusya Müslümanları arasında parti hücreleri oluştur­mak, komünist propagandacılar oluşturmak ve Sovyetlerden bağımsız milliyetçi hareketleri dizginlemek olarak bazı yazarlar tarafından belirtilse de Mollanur Vahidov ve Sultan Galiyev'in etkinliğinde faaliyetlerini sürdüren örgüt çok daha farklı stratejik amaçlar için de kullanılacaktı. Mollanur Vahidov ve Sultan Galiyev, birlikte olarak, eylem olanaklarını ve etkililiklerini en fazla bu dönemde artırdılar. Müsbüro diye de anılan yerel şubeler açıldı, bölgesel Müslüman komiser­likleri oluşturuldu, Müslüman komiserlikleri toplandı, Müslü­man halkı ve bu arada Rusya’daki esir Osmanlı Türk askerle­rini Bolşevik saflarına çekmek üzere çeşitli propaganda araç­ları oluşturuldu ve bu atılımlar bir takım siyasal başarıları da beraberinde getirdi. Yani bu dönemde Milliyetçi komünist hareket ve Doğuda devrim stratejisi tam bir yükselme aşa­masına girdi.Vahidov’un Müslüman Komiserliği döneminde yapılan faaliyetleri ve elde edilen kazanımları şöyle sıralayabiliriz:1-Müslüman Komiserliği (Müskom)'ne bağlı olarak Merkezi Müslüman Askeri Kurulu oluşturuldu.2-Sultan Galiyev’in başında bulunduğu Kazan Komiserliği kuruldu.3-Müslüman Komiserliği, öyle etkiliydi ki, Sovnarkom, Müslümanların güvenini kazanmak için bir kararnameyle, Petrograd Kütüphanesinde bulunan Hz.Osman'ın Kur’an-ı Ker’im'ini Müslüman Sosyalistler Komitesi'ne devretti. Ayrıca, sembolik olarak, iyi niyet göstergesi olarak, Tatar Türklerinin özgürlük ve milliyetçilik sembolü olan Süyün Bike Kulesi Müslüman emekçilerine geri verildi. 4. Müslüman Komiserliği bünyesinde Vahidov'un çabalarıyla gerçekleştirilen başarılardan en önemlisi ise Lenin ve Stalin'i bile ikna ederek Tatar-Başkurt devletinin kurulması sözünü aldırmaları ve Bolşevik makamlarınca da onaylat­malarıydı. Gerçekten de Stalin ve Lenin, Mart 1918'deki Kazan Komünistleri Toplantısı’nda, Mollanur ve Galiyev’in ısrarla savundukları Ural ve Volga Nehri’nin orta bölgesinde Tatar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti'nin kurulması kararını kabul etmek zorunda kaldılar.267Söz konusu toplantı çok şiddetli tartışmalarla geçmişti. Rus delegeler böyle bir kararı protesto ettiler. Slav ve Baltıklı Bolşevikler, Müslüman komünistlerin idari yeteneklerine güvenmiyorlardı. Özellikle, Tatarların şehri olan Kazan Eyaleti'nin Sovyet Başkanı olan Litvanyalı Grasis, "Müslümanlarda omurga yok" diyerek bu görüşünü açık olarak alaylı bir şekilde dile getirdi. Vahidov, toplantıda Grasis'in ve diğer Bolşeviklerin çıkışlarına çok sert bir karşılık verdi: "...Tesisi tasavvur olunan Tatar-Başkurt Cumhuriyeti'nin en muhalif düşmanı olan Kazan Sovyeti'nin Vekili Grasis, Müslüman Sosyalist­lerini omurgası olmadığını söylüyor. Bunun böyle olup olmadığı meselesini ileriye, Grasis’in psiko-patologlar tarafın­dan incelenip gelecek asırlara yadigar olmak üzere müzeye verileceği vakte kadar tehir edelim. Şimdilik bizi meşgul eden daha önemli meseleler var.... Biz, Tatar-Başkurt Cumhuri­yeti'nin Müslümanlar için devrim yolunu gösterici yıldız olabileceğine kaniyiz. Bu Cumhuriyetin tarihi ehemmiyetini, Rus halklan içinde beliren hareketin beynelmilel vasattaki yerini takdir edemeyenler göremezler..." 268Alınan kararlar, Vahidov \e diğer milliyetçi komünistler için, stratejilerinin gelişimi : ,: indan son derece önemliydi. Mazlumlar enternas­yonali çerçevesinde oluşturulması düşünülen birleşik federatif devletler projesinin gerçekleştirilmesi sürecinde çok büyük bir adım atılmıştı. Vahidov'a göre Tatar-Başkurt devleti, bu projenin itici gücü, lokomotifi olacaktı. Mollanur Vahidov, Toplantıda bu olumlu gelişmeyi de vurguluyor ve konuşmasını şu şekilde tamamlıyordu: "Yoldaşlar, Müslüman işçiler, köylüler, öz medeniyetiniz, önünüzdeki parlak istikbaliniz namına birleşiniz. Irak, Hindistan, Mısır, eski Tiran'ın sahille- rinde, Asya sahralarında milyonlarca Miislümanın Avrupa burjuvaziyası kolum altında ezilip yandıklarını unutmayınız. Eğer sizin gönülleriniz onları azad etmek, onları beynelmilel azatlık yoluna girdirmek ateşleri ile yanıyorsa, biı ieşerek kızıl bayrak altına koşunuz. Yoldaşlar! Aharin Kafkas dağlarından, geniş Sibirya sahralarından, köy ve şehirlerden, doğmak üzere olan Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’ni koruyunuz. Yaşasın Tatar- Başkurt Cumhuriyeti! Yaşasın büyük yarınlara doğru ilerleyen Müslüman proletarya!" 2695. Kızıl Müslüman birliklerinin hareketleri ve Müslüman Komitelerinin ortaya çıkmalarıyla etkinliği tüm Rusya toprak­larına yayılan ve Müslümanları etkileyen Müslüman Komünist Partisi'nin iskeleti oluşturuldu. Ayrı bir yazımın konusu olsa da, Mustafa Suphi'nin Bakû merkezli TKP'sinin de kökleri bu "komünist çekirdek"e dayanmaktadır. Mustafa Suphi konusu­na ileriki bölümlerde değinilecektir. İç Savaşta Direnen Mollanur ve Hazin Sonu O dönemde, I.Müslüman Alayı'nın komutanı Yusuf İbrahimov, Komiserliğe bağlı bir askeri şube açıp, ayrı bir Müslüman Askeri bölüğü kurmaya başlamıştı. Yusuf İbrahi­mov, Halk Komiserleri Şurası tarafından Türkistan Cumhu­riyetini kurma işiyle görevlendirildiği için, Mollanur, Askeri Şube'nin sorumluluğunu üstüne aldı. Daha sonra, bu şubeyi "Merkezi Müslüman Askeri Heyeti" adıyla ayrı bir örgüte dönüştürdü. Vahidov, bu örgütün de başına geçti. Bu askeri bölüğü düzenledi ve bir Tatar-Başkurt taburu oluşturdu. Daha sonra 1918 Ağustosunda "İkinci Müslüman Sosyalist Alayı"na dönüştürülecek olan bu tabur, Ubeydullin komutasında karşı devrimci Çeklere karşı savaşmış ve büyük başarılar kazan­mıştı. İç savaş döneminde Çekoslavak karşı-devrim ordusu Kazan'a yakınlaşmaya başladığında, Mollanur, bu taburla birlikte Çeklere karşı müdafaaya yardım için Kazan'a gitti. Sultan Galiyev'e göre iç savaş dönemimde Doğudaki savaşçı­ların yarıdan fazlası Tatar'dı. Gerçekten de Mollanur Vahidov (ve daha sonra Sultan Galiyev) önderliğindeki milliyetçi komünist Tatarlar vasıtasıyla Doğuda karşıdevrimci Kolçak güçlerine karşı bir Müslüman şeddi oluşturulmuş ve belki de Ekim Devrimi'nin sonunu hazırlayacak gelişmelerin önü kapatılmıştı. Bolşevikler de bu gücü çok iyi değerlendirdiler ve bu iç savaş süresince Müslüman milliyetçi komünistlerle iyi geçinme stratejisi izlediler. Tatar-Başkurt Cumhuriyeti'nin kurulmasına onay vermelerinin arka planında da bu gerçek vardır. Ama Vahidov hareketinin bu kadar gelişmesinden kaygı duymuyor da değildiler. Mollanur Vahidov, iç savaş ortamında Kazan’ı işgal eden Çeklerle Kazan’da yalnız kalmasına rağmen sonuna kadar mücadele ederken 9 Ağustos 1918’de yakalandı, tutuklandı ve 19 Ağustos 1918’de gece saat 2'de kurşuna dizildi. Mollanur Vahidov’un kardeşi Nabi Vahidov, Merkez Müslüman Askeri Heyeti Üyesi Hadi Malikof ve o dönemin diğer tanıklarının anlattıklarına göre Mollanur Vahidov’un son saatleri şöyle gerçekleşti: "Hiç de beklenilmeyen bir zamanda, 6 Ağustos'da, Çekoslavak haydutları Kazan şehrini bastılar ve şehri ele geçir­diler. Sovyetler, şehirden çabucak kaçtılar. Parti’de çalışanlar, çok zorlu şartlar altında, herkes kendi başının çaresine bakarak, Kazan'ı terkedebildiler. Genel bir plan ve hazırlık olmadığı için bir kısım devrimciler şehirden çıkamadılar ve karşı- devrimcilerin elinde şehit oldular. Merkezi Müslüman Askeri Komitesi'nin 4 Ağustos'da gelip yeniden çalışmalara başlama­sından dolayı Komite üyeleri, Kazan ve Merkez Komiser­liğinden gelen bazı akadaşlar, ağır koşullarda kaldılar. Bazıları kurtuldular, birçoklan (Mirseyid Sultan Galiyev, Nabi Vahidov, İshak Kazakof, Aymihayat Mamina) akrabalarının yanında saklandılar. Askeri Komite'nin başında olan Mollanur Vahidov yoldaş ise Kazan'ın elden gitmesini istemediği için son dakikaya kadar, şehir tamamen karşı-devrimcilerin ellerine geçene kadar, kaçış yoluna gitmedi ve Çekoslavak haydutları arasında kaldı. Vahidov'un, iç savaşın en şiddetli döneminde ve Kolçak kuvvetlerinin Kazan'ı işgal etmelerine kesin gözüyle bakıldığı bir dönemde Kazan'a gönderilmesi'nin arkasında bazı planlı düşüncelerin olduğunu söyleyenler vardır. Çok fazla ön plana çıkmaya başlayan ve Müslümanların tam bağımsızlığını istemeyen Lenin ve Stalin’in düşüncelerinin tersine Müslü­manların bağımsızlığı yolunda önemli hareketler ve örgütlen­meler içine giren kısacası "tehlikeli” olmaya başlayan Vahidov'un Kazan’a gönderilerek gözden çıkarıldığı ve öldürülmesine göz yumulduğu söylenmiştir. Örneğin Troçki'ye göre Stalin, Vahidov'u Çeklerin elinden kurtarabilecek durum­dayken bunu önemsememiş ve onu ölüme terketmiştir. Gerçekten de Mollanur'un öldürülmesinden sonra Stalin, Lenin ve MK, Müslüman Komiserliği'nin elde ettiği bütün kazanımları yok saymış ve Müslüman milliyetçi komünistlerle ilişkilerini en az düzeye indirmiştir. Ta ki, tekrar onlara ihtiyaç duyuluncaya kadar(özellikle Basmacı hareketine karşı bir güç oluşturma düşüncesiyle) MK'mn bu dönemdeki kayıtsız­lıklarını, Sultan Galiyev'in Lenin'e yazdığı 27 Ağustos tarihli mektuptaki şu pasaj çok açık olarak ifade etmektedir: ”...Mollanur Vahidov öldürüldükten sonra, iç Rusya Müslü­manlarının devrimci hareket önderleri sizin tarafınızdan kabul edilmemektedir. ...Herhalde, ben, görüş bildirme hususunda Velidoilardan, Bigıyeflerden ve diğerlerinden öncelikli haklara sahibim. Sizinle ilk ve son kez görüşmek istiyorum" Şunu söylemek çok abartılı olmaz ki, Mollanur Vahidov, erken bir tarihte öldürülmemiş olsaydı, Galiyevci hareketin ve mazlumlar enternasyonali hareketlerinin gelişim ve başarı süreci çok daha farklı olabilirdi. Stalinistler bunu görmüştü. Vahidov’un ölümünden sonra, yoldaşlarındaki halet-i ruhiyeyi en güzel şekilde Galimcan İbrahimov’un şu sözleri özetliyor: “O, Doğunun büyük devrimcisiydi diyoruz. Bu sözümüz, bir kişiyi fazla yükseltmek, ona gereğinden fazla değer vermek anlamına gelmez mi diye de şüphe etmiyoruz. Bu görüşümüz- de yalnız olmadığımıza inancımız tamdır. Şimdiki kuşaktaki bütün bilinçli işçilerin bizim bu görüşümüze katılacaklarına inanıyoruz. Yeni bir yaşantı, güzel ve özgür günler için kan dökmekte olan bütün kızıl ordularımızın da ansızın ölen büyük kahraman hakkında bizim değerlendirmelerimizi çok yerinde bulduklarına şüphe etmiyoruz. Sadece şimdiki kuşak değil, gelecek kuşaklar da onun hakkım gereğince verecektir. Tarihin onu, ‘‘bahtsız, mazlum Doğunun azatlı tanında ansızın ölen bü­yük devrimcisi, büyük kurbanı!” olarak değerlendireceğine derin bir inanışla inanıyoruz.” Mollanur Vahidov, radikal sosyalist bir devrimci ve iyi bir “önder örgütçü”ydü. Müslü­man Sosyalist Komitesi’nin örgütlemesi, Müslüman Komi­serliği Başkanlığında sırasında elde ettiği başarılar, Müslüman sosyalistlerin askeri örgütlenmesinde göstermiş olduğu üstün performans ve Tatar-Başkurt Devleti projesini Bolşeviklere kabul ettirmesi bu “önder örgütçülük” yeteneğinin bir kanıtı­dır. Mollanur Vahidov, Kolçak kuvvetlerine karşı örgütlen­mesini yapmış olduğu Kazan direnişi ile askeri yeteneğini de göstermiştir. Kısacası o, üstün teori ve pratiğiyle ve her ikisini de bütünleyebilmesiyle tam bir “sosyalist”tir. Hareketin bun­dan sonraki önderliğini Sultan Galiyev, başarıyla, yürütse de Mollanur Vahidov'un yokluğu her zaman hissedilmiştir. Bu tarihten sonra Sultan Galiyev'in, Osmanlı coğrafi alanındaki "stratejik” yardımcısı Mustafa Suphi'dir. Mustafa Suphi'nin Anadolu ve Ortadoğu çerçevesinde yürüttüğü Türk milliyetçi komünist hareketi, Sultan Galiyev’e, hem örgütsel hem de stratejik/teorik açıdan önemli bir lojsitik destek sağlamıştır.
334 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.