Kitabın dili akıcı hatta o kadar akıcı ki, okuduğumu "neden düşünemedim bunu" dediğim düşünceler sayesinde kitaptan başımı kaldırınca fark ettim. Yani kitabın içinde kayboldum.. Herkesin yaşadığı ama neden yaşadığını bilmediği adına "gelenek" denilen birçoğu deli saçması olan (örneğin cenazelerde dağıtılan yemekler) durumlar karşısında kukla gibi hareket ettiğimi fark ettim ama bu kitap düşünmeye itti ve mantığı eriştim.
Kitabı okuyan bir okur değil, yaşayan bir karaktermişim gibi hissettim, cümleler o kadar duygu ve anlam yüklü.
İlk sayfalardaki geçişlerin kötü oluşu ve kitapta yer alan birkaç paragraf okurken odağımı bozmaya sebep oldu. Kitabın sonu fantastik- bilim kurgu kitaplarını aratmıyordu. Böyle bir durumla en son "Gölgesizler" kitabında karşılaşmıştım ve aşırı hoşuma gitmişti, yine öyle oldu.
Sürekli dile gelmesine rağmen üzerinde düşünmediğim birkaç alıntıda da hapsoldum bu yüzden onları da eklemek istiyorum.
*Dinlemeyi bilen insanlar kendilerini değiştirirler, konuşmayı bilen insanlarsa başkalarını değiştirmek isterler. (sf.82)
*Birbirlerini anlamak için değil, birbirlerine yanıt vermek için dinliyorlar. (sf.129)
*En mutsuz insan kimdir? O insan, sevdikleri uzakta olan, sevmedikleri burnunun dibinde biten insandır. (sf.144)