Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

“Abdurrahman Gibisin” Bediüzzaman kendisine vekâletini verince, Bekir Berk kendini başka dünyalarda buldu. Çünkü Üstad, ilk kez birisine vekâlet veriyordu. Bu, büyük bir mazhariyetti. Bediüzzaman, İstanbul’a son gelişinde basına, “Avukatıma vekâlet vermek için geldim.” diye açıklama yapmıştı. Kaldığı Piyer Loti Otelinde, gazetecilerin akınına uğramıştı. Dışarda mahşerî bir kalabalık vardı. Üstadı görmek için halk toplanmıştı. Talebeleri, Üstadı bu kalabalıktan nasıl çıkaracaklarını düşünüyorlardı. Yıllardır gençliğin önderliğini yapmış ve toplumsal olayları yönetmiş olan Bekir Berk, duruma el koydu: “Buradan çıkılması gerektiğine göre çıkılacak! Ben Üstadın sağında yer alacağım, Mehmet Emin Birinci solunda. Mehmet Fırıncı, sen de arkamızda bulunacaksın. Zübeyir Gündüzalp Abi önde Üstada yol açacak. Biz Üstadı koruyacağız. Diğer kardeşler de kalabalıkla aramızda etten bir duvar örüp bizi koruyacaklar. Tevekkeltü alallah.” Bediüzzaman, Bekir Berk’in sözlerini duyunca tebessüm ederek “Barekallah, bir kumandan gibisin. Tıpkı Abdurrahman’ım gibisin.” diye iltifatta bulundu. Abdurrahman, bir evlât gibi bağrına bastığı sevgili yeğeni, ilk talebesiydi. Ankara’da ondan ayrılmış, daha sonra Barla’da sürgünde iken, ölüm haberini almıştı. Üstadın konuşmasını dinledikten sonra Bekir Berk’in yüreğinde güller açtı. Çünkü Üstadın en büyük iltifatlarından birine daha muhatap olmuştu. Bu iltifatlar onun hızına hız kattı. Türkiye’nin bir ucundan öbür ucuna, bir köyünden başka bir köyüne, nerede mağdur ve mazlum Nur talebesi varsa onun imdadına koştu. Zaman ve mekân engeli, hayat şartlarının ağırlığı, gayretinin önünde eridi, kayboldu. Gerekirse dağlardan yürüdü, gideceği yere ulaştı. Onun lügatinde “olmaz” ve “imkânsızlık” kelimeleri yoktu. “Bana neden olmayacağını değil, nasıl olacağını söyleyin!” derdi. Hiç kimse onun temposuyla baş edemezdi. Ama o herkesi zorluyordu. Artık Bekir Berk’in bütün dünyası, davalarıydı. Hiçbir şey durduramıyordu onu, hiç kimse korkutamıyordu. Her türlü şartta “Önce hizmet.” diyor, zorluk dinlemiyor, imkânsızlık tanımıyordu. Bekir Berk, dirençli, coşkulu, heyecanlı, otoriter ve bir o kadar cesur bir avukattı. Mehter marşları ile “Hak Yol İslâm Yazacağız” marşlarını Türkiye çapında yaygınlaştıran oydu. Marşlarla hayat buluyor, herkese şevk veriyordu. Korkusuz avukatın mahkemesi tıklım tıklım doluyor, her mahkeme sonrası ortalık marşlarla inliyordu. Her mahkeme bir olay hâline geliyordu. Kalabalıklar artmaya başlamış, zulüm ve baskı arttıkça inançlıların sayısı da artmıştı. Bu insanların kendilerini bulacak yayın organlarına ihtiyaç vardı. Bekir Berk bunu, kendini bildiğinden beri söylüyordu. Bu yüzden “İttihad” ve “Yeni Asya” gazetelerinin kuruluşlarında önayak oldu. Bu gazetelerde başyazılar yazdı. Her yazısı gündem oluşturdu. İnananların yüreklerine su serpti. Bazılarının kulaklarına su kaçırttı, huzurlarını bozdu. Hem yaman avukatlığı ve avukatlığındaki üslûbuyla yaptığı yazarlık, iman hareketini söndürmek isteyenler için tahammül edilemez bir şeydi.
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.