Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

445 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
FOUCAULT VE İKTİDAR
FOUCAULT VE İKTİDAR Birey özgürlüğünün kısıtlanmasının bir cezalandırma yöntemi olarak görülmesinin insanlık tarihindeki yeri çok küçük bir zamanı kaplamaktadır. Ve çok yeni bir anlayıştır. Burjuva öncesi toplumlarda kapatılma sadece yargılama sürecinde sanığın veya şüphelinin kaçma ihtimalini önelemek için bir tutuk evi görevi görmektedir. Asıl cezalandırma aracı kapatılma değil bedeni cezalardan oluşmaktadır(Durkheim sosyolojisiyle daha eskiye gidecek olursak anomi’nin (iş bölümünün) gelişmediği toplumlarda toplum dışına atılma da bir cezalandırma yöntemidir). Burjuva toplumu ile birlikte tarih sahnesinde önemli bir yer edinen bir diğer kavram özgürlük kavramıdır. İş bölümü artmış ve bireylere verilen ölüm cezaları salt niceliksel bir eksikliğe değil toplumsal iş bölümünde niteliksel bir eksikliğe yol açmaktadır. Rönesans, reform sonrası gelişen özgürlük anlayışıyla özgürlüğün kısıtlanması bir cezalandırma yöntemi olarak belirmiştir. Bedeni ceza yerini kapatılmaya bırakıyordur. Bedeni cezalar, krala karşı gelenlerin kalabalık halk meydanlarında Giyotine gönderme veya teşhir edilecek şekilde damgalanması şeklinde ortaya çıkıyordu. Dikkat ederseniz krala karşı dedik çünkü kral yasadır, kral devlettir ve yasaya karşı çıkmak krala karşı çıkmaktır. Bu cezalandırma merasimleri kralın izleyici kalabalığa gerdiği bir mesaj taşırlar. O mesaj şudur: Krala, iktidara karşıtlığın sonucu teşhir edilecek şekilde cezalandırılmaktır. Ve cezalandırma merasiminin işlendiği meydanlarda bir iktidar ilişkisi sergilenmektedir. Yasanın hiçbir etik değeri yoktur. Yasa kraldır ve ona karşı gelmenin sonucu bu eğlenen kalabalığın ortasında verilen bedeni cezaya sahip infazdır. Ve o alandaki her bir birey günün sonunda iktidar ilişkisinin iktidar edilen tarafı olarak cezalandırma sisteminden alması gereken mesajı alarak ayrılırlar. Liberal özgürlük anlayışının, demokratik ceza hukuku anlayışının gelişimi ve bir çok farklı disiplindeki dönüşümler sonucu cezalandırma da kapatılma boyutuna geçilmiştir. Bu kapatılma güçlü fiziksel sınırlar çekilerek toplum dışı edilme şeklinde vuku bulmuştur. Cezalandırma yöntemi değişiklik göstermiştir fakat değişmeyen şey ceza ilişkisindeki iktidar birey ilişkisidir. İktidar kendi özne anlayışına göre yasalarda bir normal, makul insan tanımı yapmıştır. Ve her iktidar aslında bir özne anlayışına sahiptir. Ve bu özne anlayışına uygun olmayan bireyleri yani normal dışı bireyleri toplumdan izole etme ihtiyacı doğmuştur. Bu izolasyonun yöntemi kapatma, aracı ise hapishanedir. Normal dışıların, iktidarın tahayyülündeki özneye uymayanların kapatıldığı fiziksel mekanlar tarih sahnesinde ve cezalandırma sisteminde yerlerini almışlardır. Normali belirleyen iktidardır demiştik. Normal kavramı üzerinde ciddi bir sorgulama yapmak gerekir. Bize eğitim, din, ahlak vb egemenlerin disiplinleri ile aşılanmış bir normal anlayışı bir özne anlayışı vardır. Peki bu normalin dışı olmak toplum dışı edilip kapatılmayı neden gerektirir? Bu iktidar tekniğinin sonu otomatlaşmış ve hepsi aynı normalin öznesi bir toplum getirmeyecek midir? Normal dışı olanların kapatıldığı bu hapishanelerin bir diğer incelenmesi gereken tarafı da mimari yapılarıdır. Panoptikon mimarisi ile inşa edilmiş bu hapishaneler, ortasında ihtişamlı bir gözetleme kulesi ve bu kulenin çevresinde daire şeklinde dönen hücrelerden oluşan bir yapı. Bütün hücreler gözetleme kulesinden görünmektedir. Mahkumların(normal dışıların) bütün eylemleri bu gözetimin altındadır. Bütün eylemlerinin bir ortağı vardır, bütün düşlerin bir ortağı vardır: o ortak gözetleme kulesinden bizi izleyen iktidarın gözüdür. Evet iktidarın gözü gözetleme kulesinde sorumlu memur aracılığıyla her zaman üzerimizdedir ve biz normalleşene kadar üzerimizde olacaktır. Memur mahkumları izlemese dahi mahkum her zaman izlendiği varsayımıyla bütün hareketlerini, eylemlerini bu ihtişamlı gözün gölgesi ve esareti altında yapmaktır. Bu sürekli gözetimin tek son buluş anı iktidarın istediği normal birey olmaktan geçmektedir. Bedenen ve Ruhan normal birey olmak. İktidarın normal bireyinin yıkıcılığı, insan dışılığı, şiddet bağımlılığı hiç önemli değildir. Eğer normal şiddet bağımlılığı ise kapatılmaya son verecek olan şey de odur. Normal iktidarın normalidir ve bu normalin muhtevasında etik ilke aramanın bir karşılığı olmayacaktır. Bu iktidar ilişkisi sadece hapishanelerde değil bugün fabrikalar, eğitim kurumları, hastaneler, akıl hastaneleri gibi birçok yerde kendisini göstermektedir ve bugün bütün disiplinler iktidar öznesi yaratmanın birer aracı haline dönüşmektedir. Artık şöyle düşünüyorum ki aramızda bir hapishane duvarı varsa bu duvarın hangi tarafında olduğumuzun bir önemi kalmıyor. Duvarın iki tarafında da bir büyük kapatılmanın içerisindeyiz. Ve bu büyük kapatılmada normal dışı her davranışımız gözetleniyor. Caddelerimiz, sokaklarımız, şehirlerimiz, binalarımızdaki koridorlar her yerde bir gözetim altındayız. Ve aslında bütün kameralar bir iktidar gözü işlevi görmekte. Bu denetim bizi insan dışı negativiteden ari birer normale dönüştürüyor. Tek renkli, otomatlaşmış birer iktidar öznesi olarak korkunç bir yere gidiyoruz...
Hapishanenin Doğuşu
Hapishanenin DoğuşuMichel Foucault · İmge Kitabevi Yayınları · 20131,134 okunma
··
936 görüntüleme
Yaresten okurunun profil resmi
‘’Normal iktidarın normalidir ve bu normalin muhtevasında etik ilke aramanın bir karşılığı olmayacaktır. 👏‘’ En kısa zamanda okuyacağım, teşekkürler.
Azad Akbulut okurunun profil resmi
Rica ederim :) mutlaka okuyun tavsiye ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.