Gönderi

NOTLAR 4 (oblomov)
İçine kapanık, yalnız, flegmatik mizacından dolayı, çevresindekilerle mesafeli ilişkiler kuran Gonçarov’u Maykov’ların evinden tanıyanlar ona “Msyö De Len” (Tembel Mösyö9 ) lakabını takarlar. Ancak Gonçarov özellikle böyle bir tutum sergiler. Çünkü çevresindeki samimi tavırlardan rahatsızlık duyar ve kimseye güvenmez. Onların yaptıkları şakaları görür ama onlara aldırış etmez. Bir hasta gibi izler sadece. Sonrasında ise insani duygularını kaybettiğine dair birtakım şüpheler uyanır içinde. Bu durumu belli etmek istemeyen Gonçarov, girdiği ortamlarda mistik bir hava yaratmaya çalışır. Ancak bunu beceremeyince çevresindekiler tarafından yanlış anlaşılır. Doğal olarak bu durum Gonçarov’un kurduğu ilişkilere yansır.10 Yazarın bu kişilik özellikleri, yarattığı karakterlerde açıkça hissedilir. Yazar Oblomov’un ilk taslağını fizyolojik deneme olarak yazmayı düşünür. Gonçarov’a göre eserde yapılacak analizin amacı tembel bir Rus köylüsü karakteri kadar, onu bu tembelliğe iten nedenlerin ne olduğunu ortaya koymak olmalıdır. Bu bağlamda eserin geleceğini belirleyen Oblomovluk kavramı olacaktır. Yazar bu düşüncelerle genelden özele inerek Oblomov’un öyküsünü geliştirir. Gonçarov’un deyişiyle; “Bir sanatçı, tüm dikkatini yaşamdaki değişikliğe uğramayan ve sosyal kapris rüzgârlarının esintilerine maruz kalmayan biçimlere odaklamalıdır. Gerçek bir yazarın göreviyse değişmeyen ve defalarca tekrarlanan veya üst üste yığılan olayların ve kişilerin oluşturduğu tiplemeleri betimlemesidir.” Rusça’daki “oblom” sözcüğünün anlamlarından biri çevre, daire, halka, çemberdir. Dolayısıyla Oblomov’un çocukluğunun adeta dış dünyadan soyutlanmış bir çevrede geçtiğinin vurgulanması için Oblomovka’nın yazar tarafından özellikle verildiği yargısına varılabilir. Ataerkil gelenekler, köylünün doğal ekonomisi, herhangi bir kişisel çıkarın olmayışı, huzur ve eylemsizlik çocukluğundan beri İlya İlyiç’i sarıp sarmalar. Yazarın Oblomovluk olarak adlandırdığı olgunun oluşmasını sağlayan bu durumdur. Dolayısıyla yetişkin Oblomov’un uyuşukluğunun ve durgunluğunun kaynağı çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği Oblomovka’ya dayandırıldığı görülür. Ne var ki uyuşukluğunun farkında olan Oblomov, bunun bilincinde olarak bir şeyleri değiştirmeye de kalkışmaz. Romanda günbegün sürüp giden tembellik, hareketsizlik, yaşamsal amaçlarının olmayışı Oblomovların günlük yaşamını karakterize eder. Bu bağlamda uşak Zahar da efendisi Oblomov’un karikatürize edilmiş bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte içe kapanık Ştolts eylemleriyle çevresindekileri değiştirmeye çalışırken, Oblomov her şeyi iç dünyasında biriktirir. Acaba Oblomov’un bu yönü soylu Rus insanının özelliklerinden biri midir? Belli bir çevre içinde yetişen Oblomov her ne kadar romanın ana kahramanı olarak görünse de, aslında asıl kahraman eski Rus soylu insanının enkazıdır. Bu kişiler Rusya’nın gelişime katkı sağlayabilecek insanlar değildir. İçlerinde kendilerini eleştiren bir ses olmasına karşın, onlardan tamamen farklı olan Ştoltslar gerçekten Rusya’yı geliştirecek güce sahiptirler Olga’nın duygularına bakıldığında ise hafif bir bencillik duyumsanır. Çünkü Olga, Oblomov’a aşık olmakla birlikte Ştolts’un kendisine verdiği “Oblomov’u yaşama yeniden kazandırma” görevini unutmaz ve kendince üstlendiği bu rolü özveriyle oynar. Oysa Olga gerçekte Oblomov’u değil, kendi yansımasını sever. Ne var ki bunun farkına romanın üçüncü ana bölümünde varacaktır. Diğer yandan Oblomov’un aşık olduğu dönemde duygu ve düşünceleri arasında yaşadığı çatışmaların betimlenmesi üzerinden, uyanışının karakterinin özüne bir fayda sağlamadığı, yalnızca Olga’nın aşkından emin olduktan sonra kendine olan güveninin arttığı ve bu dakikalarda ruhunun derinliklerinde yükselmeler yaşadığını söylenebilir. Oblomov’un tekrar hayata küsmesinin nedeni ise hastalıklı iradesinin kısmi felç halinde olmasından kaynaklanır. Nitekim kendisi de bunun farkında olarak şöyle der: “Her şeyini biliyorum, anlıyorum fakat gücüm ve iradem yok. İradeni ve akıl gücünü bana akset ve nereye istersen beni oraya götür.” Nitekim Olga Oblomov’un üzerine atılmış ölü toprağını atmaya çalışırken, Matveyevna’nın aşkıyla onu toprağın derinliklerine iyice gömdüğü görülür. Öte yandan romanda Olga’nın gözlerinden ve ruhunun dışa yansımasından aşkının izleri anlaşılırken, Matveyevna’nın dış görünüşünde dikkatleri çeken özellikleri üzerinde durulur. Dolayısıyla buradan Oblomov’un Olga’da aşkı tattığı, Matveyevna’da ise yalnızca baba evinde alıştığı huzuru ve mutluluğu bulduğu yargısına varılabilir kaynak: academia.edu/35505529/I_A_GO...
·
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.