Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Herder dilin kaynağı konusundaki makale­sinde şöyle söyler: “însan dili, kendine özgü basiretlilik haliyle ve bu basiretle (yansıtma) ilk kez serbestçe etkilenerek icat etmiştir.” Bir hayvanın, mesela bir kuzunun insanın gözü önünden geçip git­tiği düşünülsün. însanın bilincinde onunla ilgili hangi fikir, hangi imge oluşur? Oluşan şey kurt ya da aslandaki gibi kokusunu alma ve tadına bakma imgeleri olmaz. Duygusallık bu imgeleri iptal etmiştir. İçgüdü koyuna kayıtsız olan diğer hayvanları değil kurt ve aslanı ona saldırmaya sürükler. Koyun ise durumu fark edemez. Çünkü kendi içgüdüsü onu başka bir şeye yöneltir. “İnsana değil! İnsan koyunu tanıyıp öğrenme ihtiyacı duyar duymaz, onu hiçbir içgüdü engellemez; onu hiçbir duyu koyuna yaklaştıramaz ya da koyundan uzaklaştırmaz: Koyun kendi duyusal dışlaşmışlığıyla orada durur. Kendi halinde, uysalca, bembeyaz, yünlü -insanın ba­siretli ruhu karakteristik bir özellik arar- koyun sabittendi! İnsan karakteristik özellik buldu. İçteki duyu etkilendi. Bu duyuyu en kuvvetli biçimde etkileyen bu sabitleşmişlik, bakma ve dokunmay­la edinilen diğer izlenimlerin tümünden ayrılıp öne çıkar ve en de­rinden etkiler ve kalıcı olur... ‘Hımm! Sen sabitleştirildin’ der in­san içten. Artık koyunu o, insan olmak bakımdan bilmiştir. Çünkü koyunda varolduğunu açıkça gördüğü karakteristik özellik yoluyla koyunu tanımış ve adlandırmıştır... Peki hangi karakteristik özel­likle? İçte değer taşıyan bir anlatımdan başka ne varolmuştur? Bir insanın ruhu tarafından sabitleştirilen ses, koyunun ayırıcı işareti olarak algılandı, bu bilinç gücü koyunun adını oluşturdu; ve insa­nın dili bu sesi kekeleyerek söylemeye çalışmadı.”
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.