Hani diyor ya Ahmed Arif:
"Ne güzel şey senden gayrısını takmamak, tanımamak."
Ondan sonra Şeyh Ahmet Yasin'in ümmetin suskunluğunu sana şikayet ediyorum diyişi...
Senden başka ne taraf, ne sığınak, ne de hicret edilecek yer biliyorum. Senden başka ne mahkeme, ne makam, ne de doğru biliyorum. Senden başka ne sevgili, ne özlem, ne de mutluluk biliyorum.
Seni biliyorum ya. Varsın, biliyorum. İçimdeki ve dışımdaki dünyayla kuşatansın beni. Sarıp sarmalayan, her daim gözeten ve kollayansın.
En çok gözyaşım, en büyük korkum, en bi' sevdiğimsin. Yol sana ulaşıyorsa güzel, sana varıyorsa... Ben sabah seni memnun ediyorsam yataktan kalkmamla, gözümdeki çapağı silmemle, camdan dışarı bakıp tefekkür etmemle... Yola düşmemle, bazen düşemememle... Kimi zaman doğruyu haykırıp öfkelenmemle, kimi zaman susup sabretmemle...
Seni aramamla, bazen bir sokağın başında, bazen Üsküdar vapurunun köpükler bırakan güvertesinde, Kudüs'te Hz. Muhammed'in(S.A.V) Mirac'ında, peygamberlerin davasında, ayaklarının tozunda aramamla...
Bazen de kaybetmemle, anlaşılmamış kalpte, gönül kıran sözde, gidilememiş yolda... Borsalarda, debelenişlerde, başka insanların hikayelerinde, yine seni ararken onlar bulamadı diye kaybetmemle...
"Her arayan bulamaz ama bulanlar arayanlardır", biliyorum.
"Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana
Taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde"
Rabbimsin benim. İyi ki! Yegane sırdaşım. Her daim yolum, yordamım, evim...