Yüzü kıpkırmızı olan Julie, boğazından kopan hıçkırığa engel olamamış, ağlamaya başlamıştı, şimdi öyle yoğun duygularla yoğrulmuştu ki, başta babası olmak üzere bunu kimse anlayamazdı. Avludan merdivenlere doğru seğirten bir subay bu haykırış üzerine birden döndü, bahçenin kemerlerine kadar geldi; bir ara, humbaracıların tüylü şapkaları ardında kalmış olan kızı tanıdı. Sonra da kendisinin verdiği buyruğu bu kızla babası uğruna yine kendi bozuverdi. Ardından, kemerleri kuşatan kalabalığın söylenmelerine aldırmadan, kızı usulca çekti. Julie, artık, göklerde uçuyordu.Yaşlı adam subaya, ciddi olduğu kadar alaylı bir tavırla, “Julie’nin kızmasının da, sabırsızlanmasının da neden ileri geldiğini şimdi anladım” dedi. “Demek, sen burda görevliymişsin.