Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

294 syf.
8/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Merhabalar, Okuduğum ilk Melih Cevdet Anday romanıydı. Melih Cevdet, Birinci Yeni hareketinin öncülerindendir bilen bilir. Ben onu ‘’Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör ’’ dizeleriyle tanımıştım. Fakat onun romancılığı da beni büsbütün etkiledi. Akıcı ve oldukça realist bir dili vardı. Böyle kitaplar okumayı özlediğimi söylemeliyim. İnanılmaz bir ironi, sanki oturup trajikomik bir dizi izliyormuş hissine kapıldığım bir kitaptı. Yer yer büyük kahkahalar attım. Karakterlere geçmeden önce, yazarın oldukça zeki bir adam olduğunu söylemek isterim. Böylesine hayal gücü yüksek ironiler her yiğidin harcı değildir. Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm Şükrü Paşa Konağı'nda yaşayan ev halkının hayatıyla başlıyor… O kadar çok karakter vardı ki ilk okuyuşta bunları hafızamda tutmak güç olduğundan bir karakter listesi çıkarmıştım. Evet, konakta bir sürü insan yaşıyordu kadınlı erkekli ve kimse orada neden bulunduğunu doğru düzgün açıklayamıyordu. Herkes hazır yiyicilik maksadıyla konakta Leman Hanım’a miras kalan servetlerle geçiniyordu. Bunların idaresi Leman Hanım’ın kontrolündeydi. Eve kimsenin, herhangi bir hayrının dokunduğunu Leman Hanım bu dünyadan göçene kadar görmedim :) Romandaki karakterlerin hepsi o kadar kendine has ki, yazarımızın hayal gücünün sınırsız oluşu da burada kendini gösteriyor. Mesela; Davut Bey, Leman Hanım’ın kocası, kitapta benim en sevdiğim karakterdi. Müthiş bir hayal gücü, bitmeyen ve hayata geçemeyen onlarca akıl almaz projesi olan ama buna rağmen pes etmeyip hayal etmeye devam eden bir adamdı. O kadar hayalperestti ki yaşlandığında bunadığının farkına bile varılmadı. Öte taraftan Mürşide, Davut Bey’in aklı bir karış havada kızı, alkolik, sürekli birilerinin kapısını dinleyen, bence akli melekeleri pek sağlam olmayan bir karakterdi. Muammer var bir de, Leman Hanım’ın torunu, yan gelip yatan, marjinal olduğunu zanneden, çalışmamayı bir hayat felsefesi haline getirmiş, beleşçi avukatımız. Neden hukuk okuduğuna dair herhangi bir cevabı olmayan, aşık olduğu kadınla bir an önce evlenip, evlendiği gün karısını odada unutacak kadar ne yaptığını bilmez bir karakter. :) Dahası da var… Dündar Bey, geçerken konağa bir uğramış sonra da bir daha ayrılamamış gibi bir tavır takınan, konakta kimsenin akrabası filan da olmayan yine kendine has bir karakter. Zamanında ittihatçılar ile fazlasıyla haşır neşir olmuş, sonra muhalefet edince de sürülmüş. Şükrü’den bahsetmezsem olmaz, çünkü onun da konakta kalması için herhangi mantıklı bir sebebin olmadığı, Leman Hanım’ın sırf 2. Abdülhamit’in eczacıbaşılığını yapmış Şükrü Paşa babasının ismini taşıdığı için konakta kalmasını istediği enteresan bir karakter. Şükrü de çalışmayan, ‘’boş gezenin boş kalfası’’ deyimiyle, vurdumduymaz ama akıl vermeyi çok seven biri. Öyle ki evde yaşayan herkesi eleştirir, ama söz konusu kendisi olunca sükunetini koruyan, eleştirme eyleminin mesleği olduğunu iddia edecek kadar özgüveni yüksek(!) bir karakter. Bir de Galip Bey ve Nesime var, ikisi birbirinin akrabası.Galip Bey, Leman Hanım’ın ölen kızının kocası, Nesime de Galip Bey’in yiğeni. Yani deyim yerindeyse , bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyebileceğimiz türden bir ev ahalisi… Birinci bölüm bahsettiğim gibi karakterleri tanıtan ve sonrasında onların hayattan ne beklediklerini bize aktaran bir anlatımla ilerliyor. Leman Hanım paşa babasının ona sunduğu hayatı yaşamaya devam eden, çırpınan, yok oluşu gösteren bir karakter. Öyle ki, olmayan servet içinde, gösterişli bir hayatı devam ettirmeye çalışan Leman Hanım ve onun çok sevdiği ailesinin dağılış hikayesi anlatılıyor. 2. Bölüm Muammer’in günlüğü şeklinde ilerliyor ve yazar, aslında dışarıdan oldukça vurdumduymaz gözüken bu karakterin, içinde nasıl fırtınaların koptuğunu, nasıl varoluş sancıları çektiğini göstermek istemişçesine, onun bilincinde bizi dolaştırıyor… Kitaba başladığımda nasıl olur da bu kadar insan -özellikle de bu kadar birbirinden alakasız hiçbir akrabalık ilişkisi olmayan insanlar- bir arada yaşayabiliyor her gün içip eğlenebiliyor, bu değirmenin suyu nereden geliyor, diye düşünüp duruyordum. Ancak kitabın 2. Bölümüne geçerken şunu fark ettim. Bu kadar insanı eve koşulsuz toplayan Leman Hanım’ın yalnızlık korkusu vardı. Kitabın sonunda evden tek tek göçen insanları göreceksiniz ve ‘’Bu kadar insanın bu evde ne işi var?’’ diyen ben, evde 2 kişi kaldığını görünce acayip bir yalnızlık hissine kapıldım. İnsan faktörü önemliymiş dedim yahu. Her gün görmekten nefret ettiğimiz, sıkıldığımız, sevdiğimiz ya da sevmediğimiz bir sürü insan önemliymiş be dedim… Önemliymiş…
Aylaklar
AylaklarMelih Cevdet Anday · Varlık Yayınları · 1974375 okunma
·
220 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.