Aile yaşamı geniş ölçüde kamusal alana açılıyorsa, aynı şey çiftlerin yaşamı için de geçerlidir. Nitekim 1965'ten bu yana, evlilikte işlenen cinsel suçlar (örneğin tecavüz) kovuşturmaya tabidir. Aynı biçimde, 1981'den bu yana, dayak yiyen kadınlar kocaları ya da birlikte yaşadıkları erkek arkadaşları hakkında şahsen şikayette bulunmak zorunda değildirler artık; üçüncü bir kişinin bildirimi hukuki işlem yapılması için yeterlidir. Tabii ki eşcinsellik İsveç'te artık bir sapkınlık olarak görülmez (cezai yaptırımlar 1944'te kaldırılmıştır). 1970 yılında geleneklerden sıyrılmaya yönelik büyük dalganın ardından eşcinseller cinsel haklarda eşitlik için ulusal bir örgüt kurarlar (RFSL). 1980'de eşcinsellerle ilgili yasalarda reform yapılmasını sağlamak ve her türlü ayrımcılığı engellemek için büyük bir hükümet araştırması başlatılır. Araştırma komisyonu yalnızca heteroseksüellerle eşcinseller arasında tam eşitliği güvenceye alan bir dizi yasa değil, eşcinsel kültüre ve örgütlere etkin bir destek vermeyi de önerir; nikahla aynı avantajları getiren, eşcinsel çiftlerin kurumsal bir birliktelik kurma olanağı da söz konusu edilir. Geleneklerdeki bu yeniliğin bizzat kurumların içinden doğduğunun görülmesi ilginçtir (nitekim burada söz konusu olan hükümet araştırmasıdır). Çelişkili bir biçimde, lezbiyenlerin ayrıcalıklı kılınması gerekmeyen eskimiş bir aile kurumu içerisinde toparlamaya kalkışıldığını düşünen kimi lezbiyen gruplar bu girişime şiddetle karşı çıkar. Yeni hak talepleri, yasanın yalnızca eşcinsel ya da heteroseksüel çiftlere değil, ilişkilerinden bağımsız olarak bireylere hitap etmesine ilişkin olmuştur. Sonuçta eşcinseller arası evlilik, yasa gereği İsveç'te hala olanaksızdır.