Leyla Erbil'e yazdığı mektuplarında geçiyor:
“O gece sabaha kadar uyanık Tezer. Sabaha kadar kapıları, camları, halıları siliyor, çatal bıçakları ovup parlatıyor. Devletin üzerine sıçrattığı kanı yuğup arıtmak istiyor.
Sabah görüştüğümüzde bir kez daha bu ülkeyi terk edeceğine yemin ediyor. Mücadeleyi sürdürme lafları ediyorum ben, o ise, "burası bizim yurdumuz değil ki, burası bizi öldürmek isteyenlerin yurdu!" diyerek sürekli yineliyor... Hâlâ da öyle değil mi?”
Herkesin buğulu camlardan bakmaya alıştığı bir dünya var sanki, Tezer ise her kitabında berrak bir göz ile bakıyor yaşama, insanlara, her şeye. Buğulu camlara alışkın insanlar Onu bazen anlamıyor, belki anlamak için de biraz yaşanmışlık gerekiyor bilmiyorum. Tek bildiğim çok sevdiğim, okumadığım iki kitabı kaldı, bitirsem de tekrar tekrar okumaktan bıkmayacağım.
Emeğinize sağlık, güzel bir inceleme olmuş.