Gönderi

Öğretmenliğin ilk yılları
Öğretmenliğe başlayınca bazı şeylerin ters gittiğini fark ettim. Maaş ve ek ders ücretinin kıskacında hocalar, ders bitiminde koşarak evlerine giden bir daha da okula gelmek istemeyen çocuklar… Disiplinsiz sınıflar, isteksiz öğrenciler… Siyah koltuklarda oturanlara rol beğendirmek için harika işler yapıyormuş gibi görünen müdürler… Hakikaten hiç tahmin etmediğim bir dünyaydı. Genç ve tecrübesiz bir öğretmen için ne yapacağını bilmemenin, hangi yöne gideceğini kestirememenin belirsizliği… Dört bekar öğretmenin yaşadığı evde her akşam bu konular konuşuluyordu. Yaşanan onca olumsuzluk karşısında tek çare istifa görünüyordu. Fakat hiçbirimiz bunu dillendirmeye cesaret edemedik. Birbirimize destek vererek içimizdeki umut ateşini harlamaya çalıştık. İnceldiği yerden kopacak diye düşünürken ince yer en sağlamı çıktı. Hani bir adam kağnıyla tarlaya gidiyormuş da kağnının bir tarafındaki dingil iyice inceldiğinden ha kırıldı ha kırılacak diye kokuyormuş. Bir taraftan kağnıyı çeken öküzleri yönlendirirken diğer taraftan göz ucuyla kağnının zayıf olan tekerini kontrol ediyormuş. Derken yokuşa çıkarken “çaat” diye bir ses duymaz mı? Hemen kağnıyı durdurmuş, bir de ne görsün? Meğer ince olan dingil sapasağlam duruyor sağlam görünen diğer taraf ortadan ikiye ayrılmış. Adam zayıf dingile dönerek: “Afferin ulan” demiş, “iyi dayandın…” İtiraf etmek gerekirse 28 Şubat sürecinin hemen sonrasına denk düşen öğretmenliğin ilk yıllarında kırılgan ruhlarımız dik yokuşu tırmanırken iyi dayandı.
·
4 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.