Sepp Van Montan ne bulacağından, neyle karşılaşacağından
emin bir şekilde dehlizin içindeki pisliklere aldırmadan,
dehlizin derinliklerine girdi, adamları da peşinden geliyordu.
Yedi metre kadar sonra karşılarına bir duvar daha çıktı.
Adamlar o duvarı da ellerindeki balyozlarla aşağı indirdi.
Duvarın arkasında kalan kuyuya ulaştıklarında, Sepp Van
Montan artık aradığı şeyi bulduğuna emindi.
Adamları kuyunun üzerine hemen bir çıkrık kurdu. Sepp
Van Montan çıkrığa bağlı kalın metal merdivenden yavaş
yavaş aşağı indi, adamları kuvvetli lambalarla kuyuyu
aydınlatıyordu. Kuyunun dibine geldiğinde aradığı, bir
zamanlar Papaz Saunierenin sakladığı Şeytan Asmodeas
heykelini buldu. Heykel siyah bir granit den yapılmıştı,
ortalama bir insan boyundaydı. Ayakları, keçi, ayağı gibi
dizlerini kırmış sanki her an saldıracakmış gibi duruyordu.
İki eli de ileriye doğru uzanmış, uzun elleri, uzun
parmakları ve uzun tırnakları ile büyük bir gücün sahibi
olduğunu göstermek istiyor gibiydi. Boyu ortalama bir insan
boyu gibi olmasına rağmen, kafası bir insanın kafasından iki
misli daha büyük ve uzundu, sivri çenesinin altında uzun ama
seyrek bir sakal uzanıyordu. Gözlerinde şeytan bakışı vardı ve
kafasında iki kısa, iki de çok uzun burgu sekilinle uzayan
boynuz korkutucu bir hava veriyordu.