Çocuklarımız/ÇiçeklerimizNormal şartlarda buralara adım atmayacaktım, yeni yıla yeni bir düzen ile girecektim, kpss'den başımı kaldırmayıp bu uygulamaya sadece yan gözle bakacaktım, normal şartlarda. Bu aralar normal olamamam dışında bir problem yok.
Dün akşam oturup kitabı bitirince birilerinin bundan faydalanmasını istedim. Başta; ebeveyn olanlar, ebeveyn olamayıp olacaklar, evlilik düşünmüyorum dedikten birkaç yıl sonra ebeveyn olacak olanlar olmak üzere; öğrenmen olanlara da tavsiye ettiğim bu kitabı dayanamayıp incelemeye karar verdim.
Kitap çocuklarımızın bizim ellerimizde bazen bir çiçek tarhına bazen de çiçek mezarlığına dönüşmesini konu alıyor. Yazar çocuklara bitki yerine "çiçek" diye hitap ediyor: "Çünkü bazıları dışarıya açar, bazıları içine. Çiçek açtığını görmüyoruz diye suç onlarda değildir."
Nokta atışı bir cümle, çünkü gerçekten suç onlarda değil, bizde.
Okuldaki eğitim sisteminde, aşırı korumacı ailede, aşırı gevşek ailede, kafa rahatlığı için soruları ile ilgilenmeyen ailede (oysa ki soru çocuğun her şeyidir), çocuğu okula atıp kendi işine bakan ebeveynde, egosunu çocuğu üzerinden tatmin edenlerde... Sorun herkeste ama asla çocukta değil.
"Eğer iyi bir bahçıvan değilseniz, birkaç aya kalmadan çürümüş yapraklardan oluşan bir çiçek mezarlığınız olur."
Kitabı okurken çok ilginç bir bilgiye de denk geldim. Bir ara TDK sözlüğünde çocuk kelimesinin karşılığı: "Büyüklere yakışmayacak, daha çok küçüklerin yapabileceği gibi davranan kimse" imiş.
Kurban olun siz o çocuklara. Çocuklara yaşları dolayısıyla insan gözüyle pek bakmıyoruz. Çocuk olarak, geçiştirmekte sorun görmediğimiz, vaktimizi almasının çok da değmeyeceği çünkü bunları unutacak bireyler olarak bakıyoruz. Buradan Freud'un psikanalitik gelişim kuramına girip, bilinç dışı ile ilgili örnekler vermek isterdim ama çok detay olacağı için sadece şunu söylemek istiyorum: Çocuk unutmuyor. İlgisizliğinizi, kavgalarınızı, kıyaslamalarınızı, makine gibi görülmesini, egonuzu falan asla unutmuyor. Bunlar hayatının geri kalanını bir miktar bile olsa etkiliyor. Dikkat ettiniz mi, onun suçu yine değil.
"Çocuklarımız artık yeraltı orkidesi gibi hiç gün yüzü görmeden toprağın altından farksız ve güneş almayan havasız odalarında, bilgisayarın ya da test kitaplarının başından kalkmadan yaşlanıyorlar. Bu yüzden bencil, zorba, mürdedil ve kuralsız oluyorlar."
Çocukları Yeraltı Orkide'sine dönüştürdük. Ve bu orkideleri iyileştirebilmek için şu dört yaratıcı oyuncak ile baş başa bırakmak en iyi yöntemlerden biri: Sopa, kum, su ve bir bez parçası. Ha bu arada yeri gelmişken ev bakarken kendinizden önce çocuğunuzu düşünerek ev bakın. Kendi yeğenimden biliyorum çocuk doğaya o kadar yabani büyüdü ki, yaşadığımız apartmanda sadece beton ve türevlerini gördüğü için çiçek falan görünce ödü kopuyor. Çok ender dokunabiliyor; geçen gün çiçeklerime dokunması için onu teşvik ettiğimde yapamadı ama uzaktan sevmeye çalıştı. Velhasıl kelam evlenecek, ev alacak, taşınacak birileri varsa çocukların oyun okuyabileceği ortamın olup olmadığına göz atıp öyle alın derim ben.
Öğretmenlere de şunu söylemek gerekirse "Çocuklara geceleri fısıldayan meşe ağaçlarından ve gıcırdayan kapılardan sizin de korktuğunuzu anlatın. Çıktığınız kır gezisinde bir kelebeğin peşinden gittiğiniz için kaybolduğunuzu ve sonra da bulunana kadar bir çınarın altında şekerleme yaptığınızı, dün akşam neye ağladığınızı unutarak uyandığınız menekşe renkli sabahı ve öfkelendiğinizde bir şeyler kırıp dökme istediğinizi nasıl bastırdığınızı da..."
Çocuklara onların da birer insan olduğunu hatırlatın, çünkü unutturduk.
"Bizim eğitim sistemimizde, sınıfın kapısından içeri kalbinizi ve insanlığınızı bırakarak girersiniz. Bu okulun yazılı olmayan kurallarından biridir."
Çocuğun okulu zindan gibi görmesine şaşmamalı.
Kitapta en çok hoşuma giden şeylerin sonuncusu ise mülteci çocuklara değinilmesiydi.
"Mülteci çocuklar Arap yaseminlerine benzerler.
Binbir ülkenin adıyla anılırlar, ama neredeyse hiçbirinin vatandaşı sayılmazlar. Rayihaları birçok yerli türü unutturacak kadar güzel olsa da hangi isimle seslenileceği bile kafa karışıklığı yaratır. Bu da onları girdikleri toplumlarda hep misafir konumunda bırakır, eğretileştirir. Oysa sınırların belirsizliklerini kaybetmeye başladığı, en uzakların bir tıkla yakın olduğu bir çağda mülteci çocukların hissettiği şeyler bir istismarın sonucudur, ırkçılığın belirtisidir."
Bunu görünce yazarı alıp kucaklamak istedim. Çok güzel öneri ve tavsiyeleri vardı sınıfa gelen bu çocuklarla ilgili.
Velhasıl kelam çiçeklerimiz/çocuklarımız bizim elimizde şekillenecek. Anne/baba, abi/abla, öğretmen, komşu, hemşire, doktor, mühendis.. ne olursak olalım, gördüğümüz her bir çocuktan sorumlu olduğumuzu hissederim ben. Onlara dokunun. Bu sizin hayatınızdan bir şey çalmayacak, onların hayatına bir şeyler katacak.
"Çünkü çocuklar bazen öykü dinlemek değil, sizle beraber nesilden nesile aktarılacak yeni bir öykü yazmak isteyebilir."