Öncelikle bu kitabı okuduğum için o kadar mutlu ve o kadar üzgünüm ki bunu kelimeler ile anlatmak kifayetsiz kalacaktır. Meşhur Babıali yokuşunun meşhur , cesur yürekli onlarca gazetecisinin emeğiyle var olmuş onlarca gazetenin içerisine sayın okuru sürükleyip götürüyor. Kitabı okurken çok sevdiğim Abdi İpekçi’den o kadar etkileyici bahsedilmişti . Birkaç yerde gerçekten yutkunmakta zorlandım . Bu ülkenin gazetecilik alanında demirbaşlarından ; Milliyet gazetesi sonrasında Hürriyet gazetesinin ve de onlarcasının nasıl garibanlıklar nasıl yoksulluklar ile kurulup büyüdüğünü canlı gözlerle ile görmüş bir gazeteci tarafından yazılıp bizlerin okuması inanılmazdı .
Yakın zamana kadar Türkiye gazeteciliğin nasıl yaşadığını , darbe dönemlerinde dahi nasıl tevazu ile yaklaşıldığını gözler önüne seriyor . Geçmişin kısıtlayıcı yönetimlerinde dahi gazeteciliğe nasıl yaklaşılması gerektiğini bize şu anın Türkiye’sine öğretmesini o kadar isterdim ki ...
Kitaptan belki de ilerde herkese ısrarla okuyacağım kitabın benim için en vurucu alıntısını yazmak istiyorum :
Rahmetli Sedat Simavi ( Hürriyet’in kurucusu sonra Aydın Doğan’a bırakıyor ) .
Gazeteci arkadaşıma ... bu meslek yorucu bir meslektir . Ama insan büyük bir zevk içinde çalışır . Kalemine daima efendi kal , uşak olmamaya gayret et . Mecbur kalırsan kır ama satma .
İyi ki ama iyi ki Türkiye’nin meşhur gazetecileri bu günleri görmediler. Kitabı bitirdikten sonra içinde kalan bir buruk bir his vardı . Keşke Babıali yokuşunda o gazetelerin çalışmasını nasıl bir atmosfer var olduğunu bir günlüğüne deneyimlemek çok isterdim .