Gönderi

Cumhuriyet Rejimi Kurulmuş Olsa Bile; Kadının Adı Yok!
Cumhuriyet’in ilanının ilk yıllarında 1924 Anayasasına yansıdığı biçimiyle, din ve etnik köken ayrımı yapmaksızın tüm Türkiye vatandaşları için Türk ifadesini kullanan vatandaşlık temelli ulusal kimlik tasavvuru ilerleyen yıllarda bütünüyle sarsılmış görünmektedir. Türklüğü türdeşliği vurgulayan bir anlayışla benimseyen yeni Türkiye Cumhuriyeti, Türkçe konuşmayan ve Sünni Müslümanlığı benimsememiş diğer tüm halkları makbul vatandaşı saymamıştır. Dolayısıyla; Hristiyan Gagavuz Türkleri, Hristiyan azınlık mensupları, Museviler “doğal olarak” bu kimliğe sahip sayılmazken, Müslüman olsa da Türk olmayan asimile olmamış Kürtler ve Müslümanlığı dahi “şüpheli” görünen Aleviler ulus kimliğinin dışında bırakılmış ötekilerdir. Modern Türkiye’nin kuruluşunda toplumsal farklılaşmalar yalnızca, Türklüğün ve Sünni Müslümanlığın belirginleştirdiği çizgilere sınırlı değildir. Türkiye Cumhuriyeti aynı zamanda birbirine denk erkekler ile kurulmak istenmiştir. Gerek kuruluş sürecinde gerekse hemen sonrasında siyasal alanın da özneleri olan kadınlar, Cumhuriyet tarihinde hiç yer almamış gibidir. Cumhuriyetin kurucu kadrolarından söz edilirken, yalnızca erkekler resmedilir. Buna rağmen, “’Modern Türk kadını’ kimliği eşit vatandaşlık statüsünden çok Türk milli ve modern kimliğini dünyaya gösteren bir kültür göstergesi ve kültür farklarının sınırlarını temsil eden sembolü” olarak sunulmuştur. Bu nedenle, ulusun anaları ve geleneğin taşıyıcısı kadınlar, bedenleriyle de modernliğin simgesi olmalıdır. 1927’de Nutuk’ta Mustafa Kemal “Kadınların en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünüldüğünde bu vazifenin ehemmiyeti layıkiyle anlaşılır” sözleriyle bu söylemi açıkça deklare etmiştir (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1989: 85-86).
Sayfa 246 - 24 Haziran 2019 - Doktora Tezi
·
5 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.