Yazar kitabın ön sözünde diyor ki:”Belki nasip namına bana düşen de budur; gönül ehli insanları asırlar sonra yeniden hatırlatmak. Aslında bu seneler evvel okuduğum o cümle ile başladı benim için.
"Kim bir Müslümanin hayatını yazarsa ona yeniden hayat vermiş gibi olur" diye okumuştum. Ve hep de öyle inandım.Onun için belki de vazgeçmedim bunları yazmaktan. Unutulmasın, hatırlansınlar diye bir dert düştü nasibime o günden.”
Böyle güzel niyetlerle yola çıkan, kalem tutan bir yazar olur da eseri gönle dokunmaz mı? Daha önce üç harfliler serisinden “Ene, Âmâ ve Sır” kitaplarını okumştum. Aziz Mahmud Hüdayi, Yahya Efendi, Somuncu Baba’dan sonra bu seride de Şemseddin Sivasi’nin hayatına, derin bir yolculuğa çıkardı yazar. Olayların işlenişi, Bilgilerin fark ettirilmeden serpilişi, okuyucuyu büyülü gerçeklik dünyasında bir yolculuğa çıkarıyor. Mekanlara bakışımızı ustaca manevi yönden destekliyor..
Daha önceki romanlarda İstanbul’a gidince gidilecek yerler listeme eklemeler yapmıştım şimdi de Sivas’a yolum düşünce çok uğramak istediğim bir yerim daha oldu.. Okumak isteyenlere tavsiye ederimm.
Bunu daha evvel okumuş, gönül ehli zâtlardan işitmişti. "ilim karasi" diyorlardı buna. İnsan ne kadar çok bilir ne çok öğrenirse o denli gözü hakikate kararıyor ve kendi bildiklerinden gayri dogru yoktur sanıyordu. ilim karası gözlerine bulaşıp sonra gönlüne sirayet ediyor ve iste nefsin bu hilesi onun hakikatine zarar veriyordu.
Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit
Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvasız ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit
Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda sahrasında mecnun değilsen
Ne leyla'yı çağır ne çölü incit
Gel haktan ayrılma hakkı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit
~Aşık Hüdai
Her dem ehl-i dillerin yanında yârıdır kitâb
Mûnis-i evkâtı yâr-ı gam-küsârıdır kitâb
(Gönül ehli olanların en iyi dostu kitaptır; kitap, onların her anının arkadaşıdır ve sıkıntılarını alıp götürendir.)
Derviş ne demektir, nasıl olmalıdır?
CEVAP
Derviş, tasavvuf talebesi demektir. Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkarıp, İslamiyet’e tam uyarak, gönlünü yalnız Allahü teâlâya bağlayan; güzel huylarla süslenmiş kimse demektir.
Fakirlikte rahat, zenginlikte sıkıntılı olur. Olayların değişmesi, onu değiştirmez. Başkalarının kusurlarına
Evlenmeyi düşündüğüm kişi birbirimizin en mahrem, en güçlü tanığı olacağımızın farkında mı? En güçlü ve en mahrem tanık olmanın sorumluluğunu alacak akıl ve duygusal olgunluğa sahip mi?
İnanç ve değerlerini kendi seçimleriyle oluşturmuş biri mi, yoksa bir kültür robotu olarak kalıplanmış biri mi? Evlilikten Korku Kültürü'nün BEN ilişkisini mi bekliyor yoksa Değerler Kültürü'nün BİZ ilişkisini mi?
Duygularının farkında mı? 'Geçim ehli olmak'tan ne anlı yor? Haksız olduğunda özür dilemek, gönül almak, ortak değerleri ilişkide yaşatmak gerektiğinin bilincinde mi? Özür dilemeyi kendine olan saygısını kaybetmemek için mi yapıyor, yoksa gelecek bir kötülüğü engellemek için mi? Karı-koca ilişkisi içinde mahrem, kırılgan, incinebilir yönlerimi açabileceğim bir can dostu mu, yoksa en yakınıma sızmış bir yabancı mı?
Evlenmeden önce müstakbel eşinizi tanımaya çalışmak ve anlamak olgun bir insan olarak sizin sorumluluğunuzdur.
Evlendikten sonra, "Sen niye böylesin!" diye suçlamak ve onu değiştirmeye çalışmak fayda etmez; yazık olur, mutsuz evlilikler kervanına bir de sizinki katılır!
Ülkemiz her zaman bir hiziplesme, kargaşa, iltimas, adam kayırmacılık, rüşvet ülkesi olacak. Ama aynı zamanda ehli keyifligin, insan sıcaklığının, gönül zenginliğinin ülkesi...
“Esrârını dil zamân söyler imiş
Hengâme-i gamda dâstân söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâna
Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş”
(Gönül sakladığı sırları zaman zaman söylermiş, üzgün zamanlarında ise destan gibi söylermiş, âşık olup da ayrılık çilesine “sabrederim” diyen yalan söylermiş.”
Geyikli Baba
Orhan Gazi devri Osmanlı evliyasındandır. Bağdatlı Şeyh Ebü'l-Vefa Hazretlerinin yolundan feyzaldı. Aynı yoldaki Baba İlyas Horasani'den ilim öğrendi. Zahirî, bâtıni ilimlerde ve tasavvuf yolunda kemal derecesine ulaştıktan sonra Rum ülkesine geldi. Derhâl Anadolu'nun en uç bölgesinde İslamiyeti yaymak için çarpışan ve