Böylece, mimari Gutenberg'e kadar temel ve evrensel yazıyı temsil ediyordu. Doğu'da başlayan, Eski Yunan ve Roma'da devam eden bu granit kitabın son sayfasını Orta çağ yazdı. Zaten Ortaçağ' da gözlemlediğimiz kast mimarisini izleyen halk mimarisi, kendini insan zekasında tarihin diğer olağanüstü dönemlerindekine benzer bir hareket tarzıyla yeniden üretiyordu. Burada izah etmesi ciltler tutacak bir yasayı kısaca özetleyelim, ilkel çağların beşiği olan Doğu'da Hint mimarisinden sonra Arap mimarisinin o görkemli annesi Fenike mimarisi, eski çağlarda Etrüsk tarzı ve devasa anıtları bir çeşitlilik arz eden Mısır mimarisi, Yunan mimarisine Kartaca kubbesinin eklenmesinden ibaret olan modern zamanların Roma mimarisinden sonra gotik mimari. Ve bu üç mimari dönemi basite indirgersek üç büyük kardeş olan Hint, Mısır, Roma mimarilerinde aynı sembole, yani teokrasiye, kasta, birliğe, dogmaya, mite ve Tanrıya, üç küçük kardeş olan Fenike Yunan ve Gotik mimarilerinde ise doğalarına içkin olan tarz farklılığına rağmen özgürlüğe, halka, insana rastlarız.
İster Brahman rahibi, ister büyücü, ister papa olarak adlandırılsın, Hint, Mısır ve Roma duvarcılıklarında sadece din adamının varlığı hissedilir. Halk mimarileri için aynı şey geçerli değildir. Onlar daha zengin, daha laiktir. Fenike mimarisinde tüccarın, Yunan mimarisinde cumhuriyetçinin, gotik mimaride burjuvanın ağırlığı hissedilir.