Giovanni Cimabue, Floransa şehrinde 1240 yılında dünyaya geldi. Cimabue büyürken, babası ve başka bazı kimseler tarafından mükemmel bir kişilik ve zeka sahibi olduğu görüldü, okuması için o sıralarda Santa Maria Novella'daki rahip adaylarına gramer dersler i veren bir akrabanın yanına gönderildi. Ama ders çalışmak yerine, sanki Tanrı' dan esin almışçasına, defterlerini ve kitaplarını insanların, atla rın, evlerin ve hayal ettiği çeşit çeşit şeylerin resimleriyle doldurarak geçirdi bütün zamanını.
Ali'nin çapkınlık (!) haberlerinden başka haber çıkmıyordu hakkınızda… Her genç gibi Ali'nin de karşı cinsten arkadaşları olması kadar normal ne olabilirdi? Buradaki tek sıkıntı, bazen de arkadaşlarının eşi veya nişanlısıyla haber olması… Birlikte çekilen fotoğraflarda Ali'nin yanında kim varsa kız arkadaşı sayılıyordu. Arkadaşları zor durumda kalıyor, ailelerine anlatıyorlardı dertlerini… Ali de üzülüyor, bunlara sebep olmak hoşuna gitmiyordu… Yaptığı o kadar güzel şey varken, akşama kadar kadın kız peşinde koşuyormuş gibi bir imaj oluşturuluyordu. Bazen de haberlere bakıp, "Ben neymişim be!…" diye işi şakaya vuruyordu. Bir gün, "Anne, ben ne yapmalıyım?" diye sordu. "Nasıl ne yapmalısın?" "Kız arkadaşımla çıkıyorum, Ali Sunal bir kızla görüldü! Erkek erkeğe bir yere gitsem, artık uslandı! Bazen yalnız oluyorum, terk mi edildi! Ne yapsam olmuyor…" Üzülmesinin sebebi, çıkan haberlerden çok, ailesine olan sorumluluğuydu. On dokuz-yirmi yaşlarındayken gece gezmeleri hakkında çıkan haberleri babası da izliyordu. Ailesini ve okulunu ihmal etmediği sürece oğlunun sosyal hayatı olması hoşuna gidiyordu. "Tabii gezecek, arkadaşları olacak, biz Ali'nin yaşındayken çok güzel eğlenirdik" diyordu.
Kız masaya yaklaştı!Vay be Kitaplarınız varmış! O böyle dediği anda gözlerinde kazanılmış bir zaferin ışıltısı görüldü.Aynı zamanda sesinde de bir gurur belirdi.
Osmanlı devlet adamlarından Mustafa Reşit Paşa, Osmanlı Devleti'nin kadim düşmanı Rusya'ya dayanamayacağı görüşünü savunuyordu. Bu sebeple 1839 yılından itibaren Dışişleri Bakanı olarak Sultan Abdülmecid üzerinde etkili olmaya başlamasıyla devletin dış politikasını İngiltere üzerine yöneltti. Bu dönemde ilan edilen Tanzimat Fermanı, İngiltere ve Fransa'ya yakınlaşmanın bir aracı olarak görüldü.
Sayfa 105 - Timaş Yayınları, Taha Niyazi KaracaKitabı okuyor
Lucy -önümüzdeki şeye, sırf onun şeklini taşıdığı için Lucy diyorum bizi gördüğü zaman, gafil avlanmış bir kedi gibi, öfkeli bir hırlamayla geri çekildi; sonra gözleri üzerimizde dolaştı. Şekil ve renk olarak Lucy'nin gözleri; ama bizim tanıdığımız saf, nazik verter yerine kirli, cehennem ateşiyle dolu gözler. O anda aşkımın kalıntıları
Hayvanat bahçesinden bir aslanın kaçtığı haberi korkutur herkesi. Tıpkı, ormanda kulaktan kulağa yayılan "bir avcı görüldü" haberinin tüm hayvanları telaşlandıması gibi!.. Ama unutulmamalıdır ki aslanın kaygısı yaşamak, avcının ise öldürmektir. Montagine ne de güzel söylemiş:"İnsanın bu dünyada kormakması gereken tek hayvan insandır."
Osmanlı İmparatorluğu, kapitalizmle bütünleşme süreci içinde geriledi ve çeşitli milliyetçi ayrılık hareketlerinin başarı ya ulaşması sonucu parçalandı. Kapitalizmle bütünleşme, geleneksel bürokrasiye rakip bir burjuva sınıfını onaya çıkardı.
İmparatorluk parçalanırken yeni bir ulus devleti kurup bu devleti modernleştirmeye koyulan burjuvazi değil, bürokrasiydi. Her ne kadar yeni devlete hakim olan bürokrasi idiyse de, gelişen burjuvazi otoriter rejimi gittikçe daha çok tehdit eder oldu. İktisadi politika açısından, bürokrasi iki savaş arası döneminin davetçiliğiyle özdeşleşmişti. İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, Amerikan hegemonyası altında bir liberalizmin ortaya çıktığı ve burjuvazinin kendi partisinin iktida ra geldiği görüldü. 1960'lardaki ve 1970'lerdeki ithal ikamesi ne dayalı sanayileşme, kapitalist ilişkilerin zamanla üstünlük kazanmasına ve kapitalist bir devletin oluşmasına yol açtı.
"Tarih iki türlü düşman kaydeder: Önden vuran, arkadan vuran. Fakat Harb-i Umumi'de üçüncü bir nevi düşman daha görüldü: Yandan vuran. Türk ordusunu yanyana yürüyenler vurdular. Yaralarımızdaki kurşunlardan bir kısmı bizim paralarımızla alındı."
Öner ve Yücel Davası: 31 Mart 1947'de Atsız, Zeki Velidî ve arkadaşlarının beraatıyla sonuçlanan Irkçılık-Turancılık Davası'nın yankıları 1947 yılında başlayan Öner ve Yücel Davası ile devam etmiştir. Dava, 29 Ocak 1947'de İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer'in TBMM'deki bir konuşması ve Fevzi Çakmak'ın 05 Şubat