“Baloya gideceksin” diyor ilk sayfada ve “Bir zamanlar…”la başlıyor roman ( ismiyle yanıltırken, burada biraz ipucu veriyor yazar bize ) ve bizi 30.Mart.1924 gününe, Jane’in gidecek bir annesi olmadığı halde hayatı boyunca unutamadığı annelerin kutsal pazarına götürüyor.
1.Dünya Savaşı’nın ardından eksilenlerin hüznü.
Sınıf ayrımının ve toplumsal cinsiyet rollerinin ağırlığı…
Özgürlük ve tutsaklık…
Varlık ve yokluk…
Kelimeler, dil…
Kimsesizlik…
Kimlik inşası…
Gelecek; Bir kitap, ödünç alınan. Bir referans mektubu, bağışlanan bir daktilo.
Geçmiş; Bir sır, bir gizli ilişki… Aşk… Jane… Ve Paul…
Büyülendim. Nasıl bir ustalık ki, Jane oldum, Paul’ü hissettim. Çırılçıplak kaldım, o yatakta ben uzandım. Yaşlandım, anılarımla yaşlandım. Yazdım, yazacak çok şey vardı.
Son çeyreğine denk geldiğimiz 1900’lü yıllar ve o zamanların meseleleri. Ben bu kitabı gençliğimde okusaydım, herkese okuturdum. :) O zamanın meseleleri derken, bu zamanın değil sanma, form değiştiriyor meseleler sadece, o kadar hızlı evrilmiyoruz Can. Dilerim okursun.