Sinemanın trenle ilk buluşması, çekilen ve halka gösterilen ilk filmle başlar. 29 Aralık 1895 günü Paris'te Capucine Bulvarı üzerindeki Grand Cafe'de, Lumiere Kardeşler tarafından hazırlatılan bu film, ilk kez halka sunulan film olarak sinema tarihindeki yerini alır. Bu filmin adı La Ciotat Garı'na Trenin Gelişi'dir. Filmi seyreden halk, perdede hareket hâlindeki trenin üstlerine geldiğini sanarak çığlıklar içinde mekânı terk etmiştir. Bu tarihten yaklaşık bir yıl sonra İstanbul'a gelir sinema. Batı'dan gelen birçok yeniliğin öncüsü gibi sinema da ülkemize azınlıklar tarafından getirilmiştir. İstanbul'daki ilk gösterim de tıpkı Paris'teki gibi bir mekânda, Galatasaray'daki bir birahanede yapılır. İstanbul'daki ilk film de yine Le Ciotat Garı'na Trenin Gelişi'dir ve bu tarihten sonra Türk insanının sinemayla serüveni başlar.
Sayfa 270 - iletişim
Fransa 1699 yılında, her üç yılda bir 6-9 yaşları arasındaki çocuklardan birkaçını Türkçe öğrenmek üzere İstanbul'a göndermeğe karar ve­rir. Dil oğlanı denen bu çocuklar, ilerde Osmanlı İmparatorluğundaki Fransız Elçiliğinde ve Konsolosluklarında çevirmen olarak görev alacaklardır. 1700-1705 yıllarında, Paris'in Louis le Grand lisesinde 12 öğrenciye Türkçe öğretilmesi ka­rarlaştırılır.
Sayfa 15 - Türk Tarih Kurumu Basımevi - Ankara, 1992Kitabı yarım bıraktı
Reklam
Anadolu-Balkanlar bağlamındaki Türklük, tarihî müktesebatın kendisine verdiği hak ile bu hakkın omuzlarına yüklediği vazife dolayısıyla mecazî anlamda seçkindir. Başka bir deyişle, Selimiye Edirne'de; Süleymâniye İstanbul'da olduğu; İstiklâl Harbi Anadolu'da yapıldığı için kazanılmış bir seçkinlik ve sorumluluktur... Ancak Türkler, Mehmed Vânî Efendi'nin (ö. 1685) Tevbe suresinin 39. ayetindeki "yerinize başka bir milleti getirir" ifadesini, Arapların yerine getirilen milletin Türkler olduğunu belirterek yorumlamasına benzer biçimde, liyakatini kaybedenin seçkinliği de kaybedeceğini akıllarında tutmalıdırlar. Yine günümüzün Türkleri, Karaman Bey'ine Grand Karaman, Osmanlı Sultanı'na ise Grand Turc diyen Avrupalıların ifadelerindeki kasıt üzerinde yeniden düşünmelidir.
Sayfa 57 - Ketebe / Onlar bize Türk derlerKitabı okudu
Testament de Pierre le Grand / The Will of Peter the Great
Deli Petro'nun vasiyetnamesini ilk bulan, Fransa Kralı 15. (Lûi)nin 2. Katerina'ya gönderdiği siyasi temsilci (Şövalye dö Bomon)....Bu asilzade, gençliği, güzelliği ve zarafetiyle Rus sarayına hulul etmeyi bilmiş ve bu sayede sarayda saklanmakta olan Çar ailesine mahsus hususî arşive girebilmek fırsatını bulmuş; ve, kendi tabirince «ihtimamla ve
Şarlken ve Kanuni Mısır, Suriye ve Hicaz'ın ani fethi sonrası Osmanlı sultanları “Hâdimü'l-Haremeyni's-Şerefeyn” gibi dini unvanları ön plana çıkarip İslam dünyasının liderliğine soyunurken, Şarlken'in şahsındabirçok toprağın birleşmesi, Hıristiyan dünyasını (Universitas Christiana) tek bir hükümdar altında bir araya getirme projeleriniortaya
Şarlken ve Kanuni Mısır, Suriye ve Hicaz'ın ani fethi sonrası Osmanlı sultanları “Hâdimü'l-Haremeyni's-Şerefeyn” gibi dini unvanları ön plana çıkarip İslam dünyasının liderliğine soyunurken, Şarlken'in şahsındabirçok toprağın birleşmesi, Hıristiyan dünyasını (Universitas Christiana) tek bir hükümdar altında bir araya getirme projeleriniortaya
Reklam
:D
Salon biraz karanlıktı. Bir iki kişi oturuyordu. Tenha saat. Turgut bağırdı: "Burayı canlandırmaya geldik. Elimizdeki ışık, karanlığı delecektir." Genelevin patronuna yaklaştı: "Anneciğim Venüs'ün kollarına atmaya geldik kendimizi." "Burada öyle biri çalışmıyor" Turgut Metin'e döndü: "İşte gerçek bir kerhaneci ile karşılaştık." Kadın: "Orospuçocuğu" dedi. "Anneciğim kızlarına söyle, ellerini çabuk tutsunlar. Türk korsanları geldi." Bir kadın divanda bacaklarını açmış şarkı söylüyor: "Istedim de vermedi..." Turgut konuşuyor: "Grand Mama, söyle bana; burası müstakil bir memleket mi? Hangi kanunlarla idare ediliyorsunuz?" Hıfzıssıhha kanunları ile. "Sen buranın hükümdarı mısın? Evet öylesin tevazu gösterme."
Sayfa 265
Sinemanın kısa tarihi
Lumiére Kardeşler ... 1895 ... Cinématographe ( ilk kamera ve film makinesi ) cihazıyla gösteriye başlarlar . Sinemanın ilk doğuşu diyebiliriz . 28 Aralık 1895 yılında , Paris'teki Grand Cafe'de gerçekleşir . 1895 Ekim'inde Jules Carpentier adlı mühendis ile seri üretime geçerler . Aynı dönemde sinemanın kazanç getireceğini fark eden Charles Pathé var . Sinema salonları tasarlamaya başlar . Lumiére Kardeşlerden Cinématographe'yi satın almak ister fakat olumsuz cevap alır . Charles Pathé ise kendi kronofotografisini geliştirir ve 1896'da piyasaya sürer . Aslında Charles Pathé gramofon imalatı yapan ve ihraç eden bir adamdı . Türkiye'deki mümessili ise Sigmund Weinberg'di . Türkiye'de sinemanın öncülüğünü Weinberg yapar ve İstanbul'daki ilk sinema gösterisini Sponeck Birahanesinde gerçekleştirir . Weinberg'den sonra 1898'de Cambon fırtınası başlar . Bu dönemde sinema filmleri kısa , konusuz , eklektik , parça parça ve birbirinden bağımsız , ayrıca ses olmayan filmlerdi . Ve Cambon şu soruyu sordu : Filmlerde ses yoksa alt yazı olamaz mı ? Türk sinemacılığı , bu iki sinemacının rekabeti ile 1900 yılına kadar geldi ....
Sayfa 77 - Andaç
Kardinal Külâhı
"Haçlı orduları yeminlerini unutup Bizans halkının mal, can ve ırzına tecavüz edilip, yagmalandigi için, Grand Düc Notaras, Türk orduları Bizans kapılarına dayandığı zaman da bir Ortodoks olarak, Katolik kilisesi ile uzlaşıp, birleşmeye yanaşmamış ve : "Ayasofya' da Kardinal külâhı görmektense, Türk kavuğu görmeyi tercih ederim" demişti."
Sayfa 35 - KamerKitabı okudu
42 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.