İnsanoğlu bu dünyaya güce, otoriteye boyun eğmek için değil; özgürce yaşamak için gelir. İnsan olmak hayır demeyi bilmektir. Haksızlığa, yalana, düzmece övgülere, tütsülenmiş öğretilere, içi boş davalara hayır diyebilmeliyiz.
En güçlü, gücünü hak, boyun eğmeyi de ödev biçimine sokmadıkça hep egemen kalacak kadar güçlü değildir. Güçlünün hakkı işte buradan gelir. Görünüşte alay edilen hak, gerçekte bir ilke olmuştur. Ama bize hiç açıklanmayacak mı bu sözcük? Güç maddesel bir şeydir. Bundan nasıl bir ahlak çıkabilir, bilmem. Güce boyun eğmek, bir istem işi değil, bir
Güç maddesel bir şeydir. Bundan nasıl bir ahlak çıkabilir, bilmem. Güce boyun eğmek, bir istem işi değil, bir zorunluluk; olsa olsa bir sakıntı işidir. Ne bakımdan ödey olabilir bu?
Korkudan korkmaktan kurtulmanın doğal yolu, korkudan korkuyu yaratan toplumsal güce boyun eğmek, onun yandaşı olmak, korkudan korkuyu özümseyip içselleştirmektir.
Benim kötülüklerim kötülük yapmak için değildir. Sonuçsuz kalmış olan iyilikleri duyumsamamdandır.
*
Kalbimi bir meyve gibi tüm ağaçların dallarına asmak istiyorum.
*
... Hep kapalı bir kapı gibi olmaya çalışmışım, kimse korkunç içimi görmesin ve tanımasın diye... bir insan olmaya çalışmışım, kendi içimde yaşayan bir varlık olduğum halde...
Biz
"Öyleyse kabul edelim ki güç hak yaratmaz ve insan ancak haklı güce boyun eğmelidir.
Ve insan boyun eğmeye zorlanıyorsa boyun eğmek zorunda değil demektir."