Doğuştan getirdiğimiz bir kusur var: Hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimize inanıyoruz. Bu kusurumuzu gidermedikçe, dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer gibi görünecektir. Çünkü her adımımızda, ister büyük İster küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, insanların mutlu bir yaşam sürdürmelerine olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız... İşte bu yüzden neredeyse bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düş kırıklığını görmek mümkündür.
Hazreti Aişe annemizin anlattığına göre:" Allah resulü (sav) bir gün yanıma geldiği sırada bir yakınımın nefesini ölüm kesmek üzere idi. benim çok üzüldüğümü görünce buyurdu ki: Akraban İçin Üzülme. Zira onu şu ısdirabı yaptığı iyilikler gibi sevap kaynağıdır."
Bir türlü söndürülemeyen bir yangın karşısında Hazreti Ömer'e danışılmış. Halife; 'Bu yangın insanların cimrilik ateşinden bir parçadır. Boşa çabalamayı bir kenara Bırakın da, fukaraya yiyecek gıda dağıtın' demiştir.
Yoksul bir Derviş Herat'ta Horasan Valisinin süslü püslü kölelerini gördü. köleler Arap atlarina binmiş, altın Sırmalı elbiseler giymiş, daha başka süslerle süslenmişlerdi. Derviş 'Bunlar hangi beylerdir, hangi ülkenin padişahlaridir' diye sordu. ona dediler ki: 'bunlar Bey değil, Horasan valisinin köleleridir.' yoksul Derviş kalbinden geçen 'Allah'ım Kula bakmak nasıl olurmuş bak da validen öğren' cümlesine engel olamadı. Derviş çıplaktı, yoksuldu, yiyeceği yoktu. Kışın soğukta tir tir titriyordu. elinde olmaksızın böyle bir cürette bulundu. Nihayet günün birinde padişah valinin bazı işlerinden rahatsız oldu ve elini ayağını bağlatıp onu zindana attı. o süslü kölelere de efendimizin hazinelerinin yerini Söyleyin diye türlü işkenceler etti. gece gündüz çekilen işkenceler neredeyse bir ayı buldu fakat tek bir köle bile efendisinin sırrını söylemedi. konuşmayacağı Anlaşılan kölelerin hepsi Paramparça edilerek öldürüldüler. yoksul dervis uykudayken ötelerden şöyle bir ses işitti: 'Ey kendini Derviş zanneden kişi gel sen de kul olmayı valinin kölelerinden öğren.'
Birinden korkunca ondan nefret edersiniz ama boyuna da düşünüp durursunuz onu. Kendi kendinizi aldatirsiniz; aslında kötü değildir dersiniz. Ama onu görünce, tıpkı nefes darlığına tutulmuş gibi olursunuz, soluk alamazsınız.