En iyi ve en kötü arzularımızın ardından git de gör: Nasıl yok oluyorsun! -İki durumda da büyük olasılıkla bir biçimde insanlığa karşı hayır işleyen, onu ileri götüren bir durumdasın; bundan dolayı, kendinin övgücüsü, şakşakçısı- ama aynı zamanda kendini tiye alansın! Oysa, seninle birey olarak, bütün varlığınla alay edecek birini asla bulamayacaksın, en iyi niteliklerinde sınırsız, sineksi ve kurbağamsı perişanlığını adam edecek biri hiç olmayacak! İnsanının kendine gülebilmesi, h a k i k a t i n b ü t ü n ü n d e n d o l a y ı gülmek için, gülmesi gereken biri olarak, şimdiye değin, en iyiler gerçek anlamından yoksun kaldı bunun, en yetenekliler ise bu konuda bir deha göstermedilerı Bir kahkahanın bile, kim bilir, hala bir geleceği vardır!
Şimdi, dedim, insan denen yaratığı eğitimle aydınlanmış ve aydınlanmamış olarak düşün.
Bunu şöyle bir benzetmeyle anlatayım: Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar.
Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş...
İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. Ne kımıldanabiliyor ne de
"'Gülmek bir dostluğu başlatmak için hiç fena bir yol değildir ama bir dostluğu sona erdirmenin de kesinlikle en iyi yoludur,' dedi genç lord bir papatya daha kopararak."
Mevlana der ki, “Gülmek ağlamada gizlidir. Zevk, gamda gizlidir” (Mesnevi, Cilt 6). Bu durum Cibran’ın satırlarında şu ifadelere bürünür: “Keder ne kadar derin boşluklar yaratırsa kalbinizde, işte o kadar fazla neşe sığabilir oraya.”