Matt Haig’in kitaplarında işlediği konuları çok seviyorum. Gece Yarısı Kütüphanesi’nde hayatımızın dönüm noktalarındaki tercihler üzerine yoğunlaşan yazar bu defa zaman mefhumunu irdeliyor. Konuyu işleyiş tarzını da çeşitli tarihlerdeki yaşamlar arasında günümüze, günümüzden geçmişe dönüşlerle çok heyecanlı hale getiriyor. Okuyucu kendine verilen
Çoğumuz yaşamın önemli ödüllerini kaçırırız. Politzer. Nobel. Oscarlar. Tonyler. Emmyler. Ancak her birimiz yaşamın küçük ödüllerini alabilmek için birer others. Sıvazlanan bir sırt. Kulak arkasına kondurulan bir Öpücük. Dört sterlinlik bir levrek. Boş bir park yeri. Çıtır dayayarak yanan bir ateş.harika bir yemek. Muhteşem bir gün batımı. Sıcak bir çorba. Soğuk bir bira. Yaşamın büyük ödüllerini alamadığımız için sıkılma. Size sunduğu küçük zevklerin tadını çıkarın.hepimize yetecek kadar var. 
" Kötü olanı saklayıp iyi olanı gömüyorlar. Konuştuklarında onlardan hep yaşadıkları kötü anıları, başlarına gelen kötü şeyleri, uğradıkları haksızlıkları, yedikleri kazıkları duyarsınız. Sanki hiç iyi bir şey yaşamamışlardır. Durmadan olumsuz şeyleri hatırlayıp kendilerini ve etraflarını zehirlemeyi severler. "
#milföyvearkadaslari #ferideçiçekoğlu nun otuz yıl aradan sonra yazdığı romanı.
Ormana terk edilen bir köpeğin yeniden sahiplenilmesi ve insan, hayvan ve doğa sarmalındaki ilişkileri anlatan satırlar, hüzünlü ve nahif.
Didaktik özellikler taşıyan, bol mesajli cümleler hâkim metnin bütününe.
Birlik beraberlik duygusu, kadına verilen değer, modernleşme adı altında doğada yaşanan yağma gibi konulara da göz kırpan satırlar hayvanların gözünden dünya ve insanı da anlatırken yazarın empati yaratma çabasını yürekten hissettim.
Kendini doğanın tek hakimi sanan insanın ki özellikle de diğer canlıların da duyguları olduğunu göz önünde bulundurmayanların yaşadığı handikap hepimizi üzüyor. Farkındalık içeriyor tam da bu sebeple satırlar.
Dediğim gibi öğretici ve de okuru da içerisine çekerek düşüncelerini ifadeye çağıran bir #kitap.
Yorulan insanoğlunun masumiyet arayışı diye bahsediliyordu kitaptan ki okuyunca hak verdim bu düşünceye.
Sahiplenme, sahiplendirilme metaforu ise gayet iddialı bu arada
Önceki günlerde #ulucanlarcezaevi ne gittiğimde @cicekogluferide nin fotoğraflarına rastlamıştım. Üzerine de kitabı okudum .
"Gün batımı nasıl olur İnci?"
"Kocaman çayır nasıl olur İnci?"
Soruları #uçurtmayıvurmasınlar filmi ile zihnimde asılı kaldı. Barış ve Milföy
Ağustosun ilk haftası, dönerken birdenbire duruveren bir dönme dolabın en tepesindeki koltuk misali, yaz mevsiminin ve uzunca bir senenin zirvesinde öylece asılı duruyor. Önceki haftalar, çiçek kokulu ilkbaharla birlikte yavaş yavaş zirveye doğru yükseldi. Gelecek haftalar ise kışın dondurucu soğuklarına doğru ağır ağır inişe geçecek. Ancak ağustosun bu ilk haftası hareketsiz ve sıcak... Hep böyledir. Hatta insanı şaşırtacak kadar kendi hâlindedir. Şafaklar bembeyazdır, ay öfkeyle parıldar, gün batımı rengârenk bir örtüye döner. Çoğu zaman geceleri ılık bir meltem eser fakat sevdiklerinden uzakta, tek başına bekleşir durur. Yıldırımlar düşmez, iç açıcı yağmurlar gelmez.
"Çok siyahlar ama. Gece gibi..."
"Seninkiler de açık bir kızıl. Gün doğumu gibi..."
"Neden gün batımı demedin?"
"Her dediğimi eleştirecek misin sen böyle?"
"Yok. Genelde gün batımı akla ilk gelen olur. Ondan."
Tao çok boyutlu gerçekliktir. Dünyadaki en zengin deneyimdir. Kim Tao'yu bilirse dünyadaki en zengin insandır ve tükenmez bir hazineye sahiptir. Hatta Büyük İskender bile onun yanında fakir kalır. Tao'nun bu yanlarını bilmek, Tao'nun kendisi olmaktır. Çünkü Tao'nun bu yönlerini tanımaya başlayarak yavaş yavaş kendinizi tanımaya başlarsınız. Çünkü bu da Tao'nun içsel boyutlarından biridir. Gün batımı dışsal boyutlarından biridir. Müzik dışsal boyutlarından biridir. Tanıklık, gözlem, huşu deneyimi, güzellik, şaşkınlık, neşe ve sevgi içsel boyutlarındandır. O zaman sadece oluş vardır.
İnsan tek ömürde, aynı bedenden birden fazla kişi olarak yaşıyor. Her kayıp, her acı tecrübe, her gün batımı ve göz yaşıyla biraz değişiyor. Her kazanım , her tatlı deneyim , gün doğumu ve tebessümle değiştiği gibi..
'İnsan tek ömürde, aynı bedende, birden fazla kişi olarak yaşıyor. Her kayıp, her acı tecrübe, her gün batımı ve gözyaşıyla biraz değişiyor. Her kazanım, tatlı deneyim, gün doğumu ve tebessümle değiştiği gibi. İnsan, tek kişi olarak doğup çok kişi olarak ölüyor".