Yağmurlu bir Ankara gecesi. Mayıs ayında olmamıza rağmen bu gri şehirde haftalardır yağmur yağıyor. Sanki evren bana ‘başla artık şu efsane kitaba’ diyor çünkü Dostoyevski okumak için her zaman kasvete ihtiyacım var. Aslında sabahtan hazırladım kendimi bu geceye. Çok heyecanlı bir gün geçirdim çünkü bu kitabı tam ik senedir elimde bekletiyorum,
Baştan söyleyeyim yine bu bir kitap incelemesi değil.
Sadece kitabı okurken hissettiklerim, yaşadığım tecrübeler...
Şımarık büyüyen bir kızın, şark görevinde nasıl idealist öğretmen olduğunun hikayesi..
Kan davası yüzünden dersime gelemeyen 9 öğrencimi düşündüm ağlayarak, yıl 2019 du.
8.sınıfta okuldan zorla ağlayarak -evlendirilmek üzere-
Bir kez daha kitabın kalınlığından ziyade içindeki bilgilerin doyurucu nitelikle dolu olmasının ne kadar önemli olduğunu fark ettiren şahane bir eseri okumanın mutluluğunu yaşadım... 68 sayfaya sığdırılan devasa bir anlatım... Boş laf kalabalığının aksine her cümle, heybenize dolduracağınız bilgilerle dolu. Sezai Karakoç konuşturmuş gene