Yüzyιllar boyunca krallarιmιzιn, padişahlarımızιn bizleri yönetme hakkιnιn Tanrι'dan geldiğine inandιrιldιk, olup bi­tenlere Tanrı'nιn hikmeti, savaşlarιna haktan yana diye bak­tιk. Bugün de savaşlarιn, türümüzde kaçınılmaz olduğuna inandırılmak istiyoruz ki, aitliklerimizin apoletlerini takıp hepsi birbirinden "haklı savaşlarımız" sürüp gitsin.
Sayfa 108
Birliktelik yerine rekabet, barış yerine savaş, özveri yeri­ne saldırganlık üzerine duruyor, şiddet ve savaşın kalιtιmsal temellerini arιyor, yuvadan itibaren yarιştιrdığιmιz çocukla­ra rekabetin erdemlerini anlatιyorsak, geleceğimizin şiddet içinde, savaşlarla sürϋp gitmesi ίçiη uğraşιyoruz demektir. Geleceğin tarihçilerinin bize nasιl bakacağı, bugün kendi­mize nasıl baktιğιmιza bağlι. Mesele, bugün içinde yaşadι­ğımιz koşullar ne kadar kötü olursa olsun, bu koşullarι biz yarattιğımιza göre, değiştirebileceğimizi de unutmamamιz. Kendimizle ilgili önyargιlarιmιzιn, türümüzün degişmez bir özelliği olmadığı gerçeğini, geleceğin tarihçilerine aktarma­dιkça, onları da benzer kalιplarla düşünmeye mahkum edi­yoruz demektir.
Sayfa 108
Reklam
Neyi ekersen, onu biçersin. Mutsuzluğumuzun, neyin iyi degil de kötü gittiğinin üstünde durdukça, huzursuzlukla­rımızı dalga dalga geleceğe yayιyoruz. Mutsuzluğumuzun üstünde durarak mutlu olamayacağιmιz gibi, savaşların üstünde durarak da savaşlarι engelleyemeyiz. lnsanda güzeli, sağlιklιyι yeşertmenin yolu, güzelden, sağlιklιdan söz et­mekle mümkün. Tersi degil.
Sayfa 107
Savaşların kaçınılmaz olduğuna inanarak, davetiye çıkarmıyor muyuz savaşların kaçınılmazlığına?
Sayfa 107
İsrail'in 2006 yazındaki son Lübnan saldιrιsιnda, iki ülke­de yaşayanlarιn haberleşebilmesi için blog kuran Charles Churnan, 'Έη bϋyϋk cürüm dϋşmaηιηι tanımamak, onu in­san olarak inkar etmek" demiş. İspanya iç savaşιna katιlan George Orwell de düşmaηιηι tanιmasιnι anlatır. Şehir içi bir çatışma esnasιnda, bir elinde pantolonu, hayatιnι kurtar­mak için kaçan bir adam görür, ona ateş edemez, "Buraya faşistlerle savaşmaya gelmiştim, ama pantolonsuz bir adam faşist olamaz, ο da benden farksιz bir insandι" der. lsraillilerle Lübnanlιlarιn savaş sürerken haberleşmesini sağlayan başka bir blogcu, Mustafa Harnoui'ye gore de: 'Ήaberleşmek hiçbir zaman kötü olamaz, birisine ondan nefret ettiğini söylemek çοk daha iyi, çünkü sana 'neden' diye sorduğunda diyalog başlayacaktιr."
Sayfa 106
Toplantının sonuna doğru, beni bir psikolog olarak da çok etkileyen eski bir tecrübemi paylaştım. Anlattıklarım, Arafat'la görüşmemiz nedeniyle Beyrut'tayken, göçmen kamplarında Filistinli yuva çocuklarıyla yaptığım araştırmanın sonuçlarıydı. Beş altı yaşlarındaki yuva çocuklarιndan Filistinli bir çocuğun resmini yapmalarını istemiştim. Hepsinin bildiğimiz çöp adam türünden yaptığı resimlerdeki çocukların elinde bir de kalaşnikof vardı. Bu­nu anlattığımda, toplantıda başlar, "Filistinlilerin çocuklarını terörist olsun diye yetiştirdiklerini biliyorduk" dercesine sallandı. Araştırmamın ikinci kısmında, aynı çocuklardan İsrailli bir çocuğun resmini yapmalarını istemiştim. Hepsi kağιdın üst kısmına çarpı işaretleri, her çarpı işaretinin altına da, kağıdın dibine kadar inen noktalar yapmıştı. Çarpι­lar ο günlerde Beyrut semalarında aniden beliren İsrail sa­vaş uçaklarını, noktalar da uçakların attığı bombaları ifade ediyormuş. Yuva çocukları, savaş uçaklarından tanıdıklarι, hayatlarında hiç görmedikleri İsraillileri, insan olarak bile tahayyül edemiyordu.
Sayfa 105
Reklam
Türkiye'den giden bir üniversite heyeti olarak 1978'de Beyrut'ta Arafatla görüştüğümüzde, Arafat masanın üstünde duran sürahinin altına koyduğu bilyenin Filistin'i, sallanmaya başlayan sürahinin Ortadoğu'yu temsil ettiğini söyleyerek, İsrail-Filistin çatışması çözülmeden, ne Ortadoğu'ya ne de dünyaya barış gelemeyeceğini belirtmişti.
Sayfa 104
"Ne yazık, kahramana ihtiyacı olan memlekete."
Sayfa 104
Bir adam Davud et-Tai rahimehullah'a "Bana nasihat eder misin?" diye sordu. Bir anda Davud et-Tai'nin gözleri doldu ve şu nasihati verdi: "Kardeşim, gece ve gündüz duraktır. İnsanlar yolculukları sona erinceye kadar her bir durakta dururlar. Her bir gün, diğer bir gün için azık hazırlama imkânı bulursan kaçırma! Çünkü yolculuk yakında biter. Bunları sana söylüyorum ama bu konuda kendimden daha ihmalkâr kimseyi de tanımıyorum". Sonra kalkıp o ortamdan ayrıldı.
Mustafa Kemal'e, İsmet Paşa ile arasιndaki fark soruldu­ğunda, "Bakın demiş, Ben Çankaya'yι, İsmet de Pembe Κöşkü aynι günlerde yaptιrdιk. Zaman geçti, ikimizin de damι akmaya başladı. Ben ustalarι çağιrιp çatıyı indirtip yeniden yaptιrttιm. İsmet, ο gün, bu gündür, damιnι ya­mar durur."
Sayfa 102
1,000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.