"İnsan her adımını mezardan uzaklaşmak için atar, yine her adımda mezara bir adım daha yaklaşır. Nitekim her nefesini ömrünü uzatmak için alır, yine her nefeste hayatından bir nefeslik zaman azalır."
"Benim kalbimde kilerim var. Bazen açıyorum kapısını, yüzüme vuruyor sakladıklarımın kokusu. Şişelerin içine güzel anılar saklamışım. Belki ileride lazım olur diye, toprak küplerin içine hayallerimi basmışım."
Kitabın 46. sayfasında bulunan ve aynı zamanda arka kapağında yazan bu kısım beni gerçekten çok etkiledi. Fark ettim ki benim de kalbimin bir kileri var. Ama ben sadece mutluluklarımı koymamışım o kilere. Hep önünden geçtiğim, saklayamadığım bir "hayal kırıklıklarım" rafım varmış orada. Tabak dizer gibi dizmişim hepsini sırayla ve önüne geçip bir portreye bakar gibi uzun uzun izliyorum bazen. Kimi zaman buruk bir tat bıraksa da bu kilere ara sıra girmek, kendimi bulmak iyi hissettiriyor, hissettirecek. Bana ve hepimize.
Kitabın yazarıyla karşılıklı bir çay eşliğinde yapılan muhabbet gibi içinde yazılanlar. Yorulduğunda biraz mola vermek isteyenlere, her an yanı başında olan, şükür sebebi olan ama hep gözden kaçan detayları fark etmek isteyenlere ve en önemlisi kalbindeki kileri keşfetmek isteyenlere iyi gelecek bir kitap.
"Çok sevmek zayıflıktır, sen güçlü ol." diyecekler. Bu güçlü ama yalnız olanların, sevgisini kendine saklamış ve "tek başına" kalmışların doğrusu. İnanma. Genişlet kalbini.
"Çoğu mutlulukta gözümüz kalıyor evet. İmreniyor, özeniyoruz. Fakat kimse de kalkıp silkelenmeyi, kendine gelip gününü güzelleştirmeyi, kendini iyi hissettirecek şeyler yapmayı akıl edemiyor. Siyah beyaz ve derin derin uzaklara bakan dalgın ve bedbaht bir fotoğrafı kendine yakıştırıyor da rengârenk balonları taşıyan ışıl ışıl bahar fotoğrafları başkalarına yakıştırıyor sanki. İnsan baktığında şunu düşünüyor. Yahu hiç mi iyi bir şey yok? Hiç mi umut yok?"
"Bazen küsüyorum kendime, sonra hemen barışıyorum, insan önce kendisiyle barışacak, önce kendini sevecek ki sonra başkalarına dağıtabilsin sevgisini..."
Günaydın sevdiğinin bir kış günü değil baharda doğduğuna inananlar, yıldızlarla haşir-neşir olanlar, bütün çiçeklerin samimiyetine inananlar, tesadüflere bel bağlayanlar, memleket kadar güzel, gülüşü kırmızı elmalar gibi çocuk olanlar günaydın. Günaydın sol yanıma düşen ince sızım.
''İçinizden caddenin ortasına atılmak, kudurgan arabaların acı frenlerine aldırmadan avazınız çıktığı kadar bağırmak gelmiyor mu sizin de?
Sesiniz içinizdeki bütün sıkıntıyı götürüp atmosferin dışındaki bir yere atıncaya kadar sınırsız bir güçle bağırmak...
Söylenmiş binlerce cümlenin zihninizdeki basıncını patlatıncaya kadar durmadan duraksamadan bağırmak...
Bütün vitrin camlarını, bütün katı kalpleri, bütün betonarme vicdanları ve bütün merhametsiz sözleri çatlatıncaya kadar bağırmak...''
"Gitmeye karar versek, biliyoruz, elimizdeki hiçbir adres bizi bulunduğumuz yerden başka bir yere götürmeyecek.
Kalmaya karar versek, hiçbir şey bizi bulunduğumuz yere bağlamaya yetmeyecek."