"Gece sona erdi," diyordu. "Biz gecenin çocukları, şafak tepelerin üstünde doğarken ölmeliyiz. Küllerimizden çok daha yüce bir sevgi doğmalı. Ve sevgimiz güneşte kahkahalar atmalı, hiç ölmemeli."
Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde
SİZ AŞKTAN N'ANLARSINIZ BAYIM?
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir
"Gün doğmuştur yine üzerimize. Ümit ile, inanç ile göstermiştir bizlere yeniden başlamayı, umudu, hayatı ve en önemlisi en büyük anlamı göstermiştir bizlere. Aslında ne de büyük anlamlar varmış her gün doğan güneşte, bakmasını bilene. Bulutlara ne demeli. İçinde tutar tutar da ağlarmış yeryüzüne. Kimseye anlatamazmış, anlatsa da anlamazlarmış bulutları. İçine attıkça içinde birikir ve bir anda ağlayarak rahatlarmış. İçini döktükten sonra ise güzelliğin timsali olan gökkuşağını güneş ile çıkartırmış. Onların dertleriymiş bize bu kadar güzel görseller sunan. Bir dertmiş onlara bunları yaptıran. İsyan etmezlermiş dertlendikçe. Bizim ayrılığımız bir başkası için sıkıntı oluşturmasın der, güzellik sunar dururlarmış bizlere. Ne çok örnek alınacak yönleri varmış güneşin, bulutların, yağmurun, gece ve gündüzün.
İnsanlarda olmayan...
Gözlerinin gözlerimde buğusu kaldı
Saçlarım saçlarınla harmanlandı
Kadınım bu gece bize adandı
Dünyada hiç aşk kalmamış gibi
Evin avlusunda yaşlı bir incir
Göğsünde sütünün kokusu kalır
Kadınım güneşte suçun görünür
Sanki sabah her şeye tanıkmış gibi
Umut istemiyorum artık bu gece
Kapılarım kapalı ölüm gelirse
Benden bir gün geride bir şey kalırsa
Sana adak olsun yaşamım gibi
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde
Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda
1930'da Albert Camus, Cezayir Üniversitesi takımının kalesini koruyan melekti. Çocukluğundan beri kaleci olarak oynamaya alışmıştı, çünkü orada ayakkabılar daha az eskiyordu. Fakir bir ailenin çocuğu olan Camus için sahalarda koşmak bir lükstü. Her gece büyükannesi onun ayakkabılarının tabanını kontrol eder, eskimiş bulursa onu döverdi.
Kalecilik yılları boyunca Camus çok şeyler öğrendi.
"Şunu öğrendim ki," diyordu Camus, "top birine hiçbir zaman beklediği yönden gelmiyor. Bu bana hayatta çok yardımcı oldu, özellikle de büyük şehirlerde insanlar göründükleri gibi olmuyorlar."
Kazandığında çok sevinmemeyi, kaybettiğinde de çok yerinmemeyi öğrendi; futbol oynayarak insan ruhunun derinliklerine inmeyi başaran Camus, daha sonra kitapları vasıtasıyla, bu dünyanın labirentlerinde ilerlemeye devam etti, bazı sırlarını öğrendi ve bilgelik yolunda önemli bir yol katetti.
Sonra dedi ki El Mitra, bize Aşk'tan bahset.
O Ama daha fazla oyalanamam.
Tüm varlıkları kendine çağıran deniz beni çağırıyor, yola koyulmalıyım.
Çünkü kalmak, gece vakti saatler cayır cayır yansa dahi, donmak ve kristalleşmektir, sonra da bir şekle zincirlenmek. başını kaldırdı, insanlara baktı ve bir dinginlik
aktı onlara.
Muhteşem bir sesle şunu söyledi:
Aşk sizi çağırdığı vakit, onu takip edin, yollanı zorlu
ve sarp olsa da.
Ve kanatları sizi sardığında ona teslim olun,
Kanadının tüylerinde gizlenmiş kılıçtan yaralansanız da, Size konuştuğunda ona inanın. Sesi, bahçeyi viraneye çeviren kuzey rüzgârı gibi düşlerinizi kırıp geçse de.
Çünkü aşk, sizi taçlandırdığı gibi çarmıha da gerecektir. Tüm bunları büyümeniz namına yaptığı gibi öte yandan budayacaktır sizi.
Güneşte titreşen en narin dallarınızın yükseklerine tırmanıp okşadığı gibi,
sizi. Toprağı kavrayan köklerinize değin alçalıp sarsar sizi.