....Talori Ermenilerini tedip hareketi başlıyordu. Diyarbakır'dan Babamın alayı oraya gönderilmiş, beni de yanına vermişlerdi. Bedelle askerliğini yapmakta olan kardeşim- Fikri de yanımızda idi. Görevimiz MUŞ'tan ilerleyecek askerlerimizin karşısında ermeni eşkıyaların Güneye kaçmalarını önlemekti. Kaçış bölgelerini tutmak için o bölgeye gidiyorduk. Sarp dağlar arasından ilerlerken Şeytan köprüsünden geçtik, adı gibi gerçekten şeytan köprüsüydü. Korkunç bir uçurumun üzerinde üç metre kadar boyunda, bir metreden de az genişlikteydi. Topları hayvanlardan indirip her parçayı bir keçeye sararak iple çekmek sureti ile ancak karşıya geçirebilmiştik. İşte bu sırada topçu takım komutanı «alaydan yetişme» üsteğmen bana yaklaşmış ve kulağıma eğilerek «— Cephaneyi kışlada unuttuk...» dedi. Ermeni eşkıyalarla çatışma ihtimalinin mevcut olduğu bir zamanda topların cephanesiz kalması ve iki günlük bir yürüyüşten sonra bunun yeni anlaşılmış olması olur şey değildi. İyice öfkelenmiştim. Eğer Babamın merhameti biraz daha geç kalmış olsaydı elimdeki kırbacın kafasına inmesini kimse önleyemeyecekti.
"Artık kuşların seslerini dinlemek istemiyorum.. Bir günlük ömrü olan kelebeklerin güzelliğini de.. saklanmak... Saklı tutmak istiyorum yalnızlığımı, yıkılmış duvarların altın da, soğuk kış gecelerine ateş yakmak istiyorum. Karanlık sıçramadan üzerime, bir kibrit daha tutmak istiyorum sensizliğe.." İbrahim ÇEKİN
Reklam
Günlük tutmak bu muydu? Hayır, aksine çok daha fazlasıydı…
Kişinin kendisiyle sık sık konuşma alışkanlığına sahip olduğu bir dönem vardı ve iç dünyasıyla ilgili olayları belgelemek utanç verici değildi. Oysa bugün günlük tutmak kişinin kendine yenilgisi olarak nitelendirilecek bir zayıflık ve küçümsenerek değerlendirilen bir zevk sayılıyor. Çünkü katı bir dönem bu içinde bulunduğumuz. - Saul Bellow
104 syf.
7/10 puan verdi
Kurtarma mesafesi seni günlük kötü ihtimallerden korumaya yarıyor sadece ama kötülüğün, zalimliğin boyutları artık bizim gibi sıradan insanların bireysel olarak başedebileceğininin katbekat üzerinde. Ormanları yıkıp yakıyorlar, koruyanları coplayıp, gazlıyorlar. Gıdamıza zehir katıp parayla bize satıyorlar. Havaya, toprağa, suya hasret beton yığınlarının arasına hapsediyorlar. Umudumuzu canlı tutmak, neşemizi bulmak kolay olmuyor, ne yalan söyleyeyim. Bazı dönemler iyice zorlaşıyor. Depremden beri benim içine düştüğüm dönem gibi. Muhakkak ki bu dönemi başka türlü hatırlayacaksın, ki sık sık da bendeki başkalıklara dair farkındalıklarını söylüyorsun. Ama iyileşmek, yaşama sevincimi yeniden bulmak için çabalıyorum. Biliyorum ki karanlık olduğu kadar aydınlık da var. Kaybettiklerimiz kadar kazandıklarımız, eksiklerimiz kadar fazlalıklarımız da var. Seni tüm kötülüklerden koruyacak gücüm yok ama elimden geleni yapmaya ve engel olamadıklarımda yanında durmaya yetecek çok, çok ama çok sevgim var. Kitap uslubuyla, kurgusuyla oldukça özgün, dialoglar üzerinden hikâyeyi anlatıyor yazar. Ama sen sever misin bilmem, ileride nasıl bir okuyucu olacaksın bilmiyorum. Sinir bozucu bir yandan ayrıca ama körlük, kaçış ve inkar ya da daha çok çaresizlik böyle katmanlı ve aynı zamanda sade nasıl anlatılabilirdi? Tavsiye etmekte çekimser kaldım kendim çok etkilenmeme rağmen, artık sen kendin karar verirsin
Kurtarma Mesafesi
Kurtarma MesafesiSamanta Schweblin · Can Yayınları · 20211,202 okunma
Hristiyanlığın Musevilikten devraldığı katışıksız ruhanilik, bu dine inananları, putlara tapmaya yol açtığını düşündükleri sanattan uzaklaştırdı. Ama Hristiyanlık, etki alanını genişletip çoktanrıcılığa inananları da kendine çektiği zaman, inançlarını yönlendirecek görüntülere ve imgelere gereksinim duyan okumamış kitlelere uygun bir dünya yaratmak zorunda kaldı. Kendi öz eğilimine ters düşmesine rağmen, kitlelerin bu hayal dünyası gereksinimine cevap vermek zorunda kalan Hristiyanlık, bu dünyayı, Yunanlılardan beri günlük ve somut yaşamın bir yansısı haline getirmiş olan yaşama bağlılık eğiliminden temizleme gereğini duydu. Gerçekten de, eğer görüntü ve imge kendisine tapınılacak şeyler değil de, dinsel inanca götürecek aracılar olacaklarsa, bu yeni inançta da Doğu’nun eski dinlerinde olduğu gibi bir yer tutmak zorundaydı. Böylece görüntü ve imge, tanrı bilimsel bir araç ve dinsel dogmaları dile getiren bir araç haline geldi. Ama bu haliyle dogmanın yani dinsel inancın bir örneklendirilmesinden ve süsünden başka şey değildi artık. Bunun sonucu olarak görüntü ve imge, eski dinlerdeki büyüsel gücünden yoksun kılındı ve simge haline gelerek yeni bir varlık kazandı. Dolayısıyla sanat da, dogmanın hakikatlerini formlar haline getiren bir dil olarak ele alındı. Bunun sonucu olarak, simgenin inancı aktarmasını engelleyecek her öğe bir yana bırakıldı. Bu anlayışta, katışıksız bir manevi hiyerarşi, varlıkların maddi ve somut boyutlarının yerini almıştı.
Sayfa 132Kitabı okudu
Günlük tutmak gerçekten yaratıcı ilhamınızın ateşini canlandırabilir.
Sayfa 130Kitabı okudu
Reklam
The Rational Male
THE RATİONAL MALE Kadınlar aktarılan bilgiden çok iletişimden keyif alırlar. Çözülmesi gereken bir sorun değil, iletişimdir. “Açık iletişim kadınları ne kadar sinirlendiriyorsa, gizli iletişim de bizi o kadar sinirlendiriyor. Dilimizin onlar için hiçbir sanatı yok, bu yüzden kadınlara en iyi ihtimalle aptal veya basit görünüyoruz Ruh eşi bir
717 syf.
·
Not rated
·
Read in 8 days
"Günlük, bir edebî malzeme olmasının yanında yazarının gündelik hayatını, sırlarını, en insani yönlerini açığa vurması bakımından da önemli bir yazın türüdür. Hele de bu günlüğü tutan kişi dünya edebiyatının önemli bir ismiyse, yazdıkları daha bir anlamlı hale gelir, okurlar tarafından fazladan bir dikkatle takip edilir . "Söz konusu
Sofiya Tolstoy'un Güncesi
Sofiya Tolstoy'un GüncesiSofiya Tolstoy · Düşün Yayınları · 198512 okunma
10/10 puan verdi
·
Liked
''Yazdıkların şiir değilse kalsın” … “Aklınla yapayalnız baş başa Nice alevli geceler geçtin” … “Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla” Cahit Zarifoğlu Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Şiirler
ŞiirlerCahit Zarifoğlu · Beyan Yayınları · 20213,988 okunma
Nihai Gaye
Sokrates Platon ve Aristoteles der ki gaye anlaşılmadıkça insan, tabiat evren anlaşılamaz der. İnsan, hayvan, bitki ve dünyanın amacı nedir. Tüm bunlar nihai amaca hizmet etmektedir. İnsan hayvan bitki üçgenindeki besin zincirinden biri yok olursa, canlılık olmaz. Birbirlerinden beslenerek hayatta kalan bir üçgendir bu. Besin zincirinin korunması ve doğal akışına bırakılması çok önemlidir. Mesela yılanların yok olduğunu varsayalım. Yılanlar yok olduğunda onların avladığı zincirdeki hayvanların sayısı çoğalır. Örneğin; örümcekler azalırsa sineklerin sayısı artar. Doğadaki her şey birbiriyle etkileşim halinde olduğu için bu durum kötü sonuçlar doğurabilir. (Alıntı) Doğa neden bu kadar çeşitli, bitkiler hayvanlar binbir çeşit. İnsanın organlarının amacı nedir ? Hayatta tutmak ve nihai hedefe ulaşmak. Göz sadece görmeye kulak duymaya mi yarar. Tasavvufta maaş aklı derler, bu akıl sadece günlük yaşamla ilgilenir. İnsan sormalı kendine bu göz, kulak, ağız, mide, ayak ne işe yarar diye ? Arada sırada bakmak lazım, elimize, yüzümüze, hayret etmek lazım.tefekkür etmek lazım, organlarımızla. Velhasıl her şey nihai Amaç için bir tasarımdır.
Reklam
Günlük tutmak, insanın kendi benliğinin, tipik biçimde abartılmasının tipik dışavurumudur.
Sayfa 47 - İş BankasıKitabı okudu
Günlük tutmak, insanın benliğinin tipik biçimde abartılmasının tipik dışavurumudur.
“Ne yazıyor peki? Mektup mu?” “Hayır. Günlük tutuyor.” “Günlük mü?” “Evet. Salağın teki.” “Bu yüzden hemen salak olunmaz.” Yıkıcı bir bakış çarpıyor bana. “Günlük tutmak, insanın kendi benliğinin tipik bir biçimde abartılmasının tipik dışavurumudur,” diyor.
325 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 12 days
Pişman Olmayacağınız Bir Kitap
İnceleme yazmayı pek sevmem ve bu da sonuncu olacak muhtemelen. Sıkı okur rolünü almak için son bir kez yazıyorum. Öncelikle gerçekten muhteşem bir kitaptı. Genel olarak düşük zekalı bir birey var ve onun zekasını arttırmak için bir ameliyat yapıyorlar. Eğer ameliyat başarılı olursa dünyadaki tüm düşük zekalıları topluma katabilecekler. Kitap günlük şeklinde ilerliyor. Ana karakterimiz neredeyse her gününü yazıyor gelişmeleri kayıt altında tutmak ve sonra kullanmak için. Bakalım başarılı olabilecekler mi
Algernon'a Çiçekler
Algernon'a ÇiçeklerDaniel Keyes · Koridor Yayıncılık · 201514.8k okunma
Manastırın gerçeklikle bağları ne kadar zayıfsa, Kato­lik kilisesi de gerçeklerden bir o kadar uzaktı. Anlaşılma­sı güç öğretileri, trigonometri, pantolonunuzu ütülemek­te ne kadar işinize yarayabilirse, günlük hayatla ancak o kadar ilişkilendirilebiliyordu. Büyü gibi son derece sınırlı bir sistemdi, fakat sanrıların sıradışı berraklığı dışında kendi içinde tutarlıydı da. Katoliklik iyi davranışlarda bu­lunmaktan çok, buhurdanlıktaki kömürü kor halde tut­mak ya da manastırdaki bir sonraki elli yılınızı nasıl ge­çireceğinizi düşünmekle ilgiliydi. Yardımseverlikten çok mumların yanması önemliydi. Dindar ve yüreksizdik, de­diğimiz dedik ve cimriydik, son derece arı yaşıyorduk ve birer pagandık. Kilisenin öğreti sisteminde, çılgınca bir kesinlik vardı, tıpkı Everest Dağı'nın yüksekliğini 8, 882 metre olarak veren o coğrafya ders kitapları gibi ya da dünyanın köhne bir yerinde bir trenin saat 11.30'da kal­kacağını bildiren bir zaman çizelgesi gibi. Matematiksel hesaplamaları kusursuz olan bir ruh çözümlemesini anımsatıyordu, fakat sizi bir binanın otuzuncu katındaki pencere kenarında gezdiriyordu. Kimileri için bu, yazın kuramının mantıklı bir tanımını oluşturabilir.
1,360 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.