Ekonomik darlık ve sıkıntı bölge erkeklerini gurbetçi yapmıştı. Zonguldak’ta kömür işçiliği, İstanbul Boğazı’nda balıkçılık, hep bu bölge insanının uğraşı yeri ve ekmek kapısıydı. Bu arada Ankara ve diğer büyük kentlerde inşaat işçiliği ve ustalığı yapan çok kişi, birinci gruptakilerden daha şanslıydılar. Zira, inşaat işlerinde ücretler kömür işçiliği ve balıkçılıktan daha iyiydi.
Köylerde çalışarak çaylık kuracak adam buluruz umuduyla cuma namazlarında köy camilerine gidiyorduk. Fakat ne imama ne müezzine ne de cemaate rastlayabiliyorduk. Köylerde yalnızca kadınlar vardı. Onlar yuvalarının ve çocuklarının bekçisi, evlerinin sahibi idi. Gurbetteki erkeğinden, oğlundan veya babasından gelecek parayı bekleyen bu kadınlar, kendilerinin belleyip ektiği ufak çaplı mısır tarlalarından elde edecekleri birkaç yüz kilo mısır, fasulye, kabak ve lahananın üreticisiydiler.
Çarlık Rusyası zamanında Doğu Karadeniz insanına bu ülkenin kapısı açıktı. Giresun, Trabzon, Sürmene, Of, Rize ve bu çevre erkeği hiçbir engelle karşılaşmadan Rusya’ya gidip gelebiliyor, oralarda kendisine uygun işlerde çalışarak geçimini sağlayabiliyordu. Rusya, bu kıyı insanının geçim için başvurduğu önemli bir saha idi.
Günümüz dünyasında gurbet kavramı yok oldu. Almanya'daki Türk işçilerinin üç saatlik uçak yolculuğuyla istedikleri zaman Türkiye'ye gelebildikleri dünyada artık gurbetçilik de bitti demektir. Gurbetin bittiği yerde gurbet edebiyatı da, özlem edebiyatı da, dolayısıyla gezi edebiyatı da biter. Dünya o denli küçülüyor ki, birbirine en uzak yerler bile komşu kapısı oldu. Bu yakınlık, insanları birbirine daha da çok yabancılaştırdı öte yandan.