Kitabı okurken karmaşık duygular hissettim. Aslında Emma haklı mı haksız mı bilemedim. Hem ona kızdım hem de acıdım. Kitap insanı duygu bakımından ikilemde bırakıyor.
Charles bir doktor ve eşi öldükten sonra ayağını iyileştirdiği adamın kızı Emma ile evleniyor. Charles için hayat normal ve olması gereken düzeyde ilerliyor. Karısına aşık biri. Bu aşk onu adeta sarhoş etmis. Öyleki karısının yaptığı hiçbir şeyi görmüyor ( kitabın sonunda kanıtlar eline geçtiği halde körlük devam ediyor.) Bu hiçbir şeyi görmeme noktadasinda aslında insan Charles'a kızma ihtiyacı hissediyor. Çünkü birine aşık olup sadece kendi aşkının farkında olarak yaşamak sanki biraz bencillik. Yani burada Charles sadece kendi duygularının farkında. Karısının ne hissettiğinin farkında değil. Bu da Emma 'yi sanki yaptıklarından dolayı biraz haklı kılıyor. Çünkü o genç ,güzel ve arzu dolu bir kadın. Aşkı,mutluluğu kitaplarda okumuş ve kitaplarda anlatılanlardan ibaret saymış. Bu bir eş ve anne olarak Emma ' nin yaptıklarını haklı çıkarmaz belki. Ama biraz anlaşılabilir kılar.
Beni kitapta en çok etkileyen şey Emma' nin çocuğuna olan yaklaşımıydi. Hiçbir şey bir çocuğun mutlulugundan daha kıymetli olamaz.Sevgiye,ilgiye ihtiyaç duyan bunun özlemi ile kavrulan bir insan neden başkasını sevgi ve ilgiden mahrum eder ki?
Kitabın yayınlanması ile birlikte Bovarizm kavramı ortaya çıkmış. Peki nedir bovarizm? Mutluluk arayışı içinde olmak ama mutlu olamamak. Yaşadığı hayatı beğenmeyip alternatif hayat arayışına girmektir.
Söylenecek çok şey var. Fakat en iyisi kendiniz okuyunuz ve değerlendiriniz.