Erkekle kadın sevgisi, iki tarafın rızasıyla yapılmış öyle bir anlaşmadır ki, zayıflık gösteren ancak ihanetle suçlanır. Ama kadın, anne olunca doğa ona bir soyu teslim ettiği için, görevi büyümüş sayılır. Artık kötülük etti mi, bir alçak, bir ahlaksız, bir aşağılık olur.
Pierre annesini şaşkın şaşkın, merakla süzüyordu. Bu kadın annesi miydi? Çocukluğundan bu yana gördüğü bu yüz, çevreyi görmeye başlamasından bu yana fark ettiği bu gülümseme, o kadar yakından tanıdığı, alıştığı bu ses, birdenbire ona yepyeni, bambaşka göründü. Şimdi anlıyordu, sevgisi ona böyle dikkatle bakmasına engel olmuştu. İşte bu kadın annesiydi, ta kendisiydi. Pierre, onun yüzünü en ufak ayrıntısına kadar tanıyordu; ama bu yüzü tam anlamıyla açık olarak ilk kez şimdi görüyordu. Üzerine titrediği bu yüzü, şu anda endişeyle, dikkatle süzünce büsbütün başka gördü.
İlkin her saniye biraz daha yükselir gibi olan yemek odasındaki asma saatin sesini işitti. Sonra bir horultu duydu, kesik kesik, kısa, zorluk çeken bir yaşlı adam horultusu... hiç kuşkusuz, babasının horultusuydu... Aynı çatı altında horlayan bu baba oğlun, birdenbire birbirlerine yabancı olduğunu düşününce ürperdi; hiçbir bağ, en ufak bir bağ onları birleştirmiyordu, bundan ikisinin de haberi yoktu! Sevgi dolu bir dille konuşuyorlar, kucaklaşıyorlar, sanki damarlarında aynı kan dolaşıyormuş gibi, zevkleri ortak, heyecanları ortaktı... oysa dünyanın başka başka yerlerinde doğmuş iki insan, bu baba oğul kadar birbirine yabancı olamazdı. Seviştiklerini sanıyorlardı; çünkü bu günden güne artan bağlılığın sahte olduğunu, bu karşılıklı sevginin bir yalana dayandığını bilmiyorlardı. Öyle bir yalan ki bunu kendisinden, öz oğlundan başka kimsecikler bilmeyecekti.