Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim.
Alıştım bir kere gökyüzüne;
Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.
Sıkılırım,
Kuşlar cıvıldamasa dallarında,
Paran varsa, ne Tanrı'ya ihtiyacın olur, ne kuluna.
Paran olsunda kim olduğuna bakılmaz,
Bütün kapılar açılmayı,
Güzel kadınlar yatılmayı bekler
Sen geleceksin diye,
Hele bir paran olsun,
İnsanlıktan bile nasibini verirler sana.
Ve Sonunda İkisi de Ölür gibi bu kitabın sonu da aslında başlıkta yazıyor. Sonunda ne olacağı apaçık belli olmasına rağmen iki kitabın da kendini bu kadar okutabilmesi bence önemli bir başarı.
Kitabı bilmeyenler için ana metni anı yaşamak ve yaşamı ertelememek aslında. Öleceğini fark edene kadar yaşamamak, öleceğini anlayınca da çok geç
Bir türlü istediğine kavuşamamıştı, neydi istediği, niçin istiyordu: bir rahat soluk, sabahleyin asabı bozulmadan uyanmak, gözlerini sabah ezanına açmak, güzel şeyler görmek.
Son yıllarda tarihe tanıklık ediyoruz diyebileceğimiz tarzda iyi-kötü birçok olay yaşanırken bu kitabı okumak daha da tuhaf hissettirdi. Bir insanın sahip olamayacağı kadar uzun hayata sahip olan bir adam, Tom Hazard.. Tam 439 yıl. Kimlik değiştirerek birçok farklı hayat yaşama fırsatı var. Biz çoğunlukla tek bir meslekle hayatımızı geçirirken o,
Karanlığın Çağrısı Ya senden çok uzak olmalıydım Aramızda asilmaz engeller olması muhtemel Büyük dağlar,derin denizler olsun. Sana vermeyen güç yetmemeliydi Dikkatsizliğimin butun hincini uzaklıklara yukardaydım Dagda yanan bir çoban atesi gibi Gökte bir yıldız gibi Seni görmeli Seni yaşamalı ve senden çok uzaklarda olmalıydım Biliyorum güzelligin
konu güzel, ilk bölümlerde sarıyor ama devamı... konusu itibariyle çeşitli kaoslar, gizemler, sansasyonel olaylar çıkabilecek bir kitap ancak bir yerden sonra fazla dramatikliğe bağlıyor bu da beklediğim savaş ortamını bana vermedi. örgüt ve krallığın karşı karşıya gelmesinin bazı anlarda olması ve sürekli bireylere odaklanması tüm beklentimi yıktı. arada bir halktan bahsetmese ve krallık bir iki olay çıkarmasa örgütün ayaklandığını unutacağım okurken. keşke halkın durumunu ve savaş ortamını kitap geneline yaysaymış işte o zaman tam bir ayaklanma olurdu benim için. artı olarak tugay karakterinin aşırı tipleme olduğunu düşünüyorum. kitabın başında sevdiğim bir karakter olsada sonrasında beni fazlasıyla baydı. karakter aşırı mükemmel yazılmak için çabalanmış. o kadar zeki ki krallığa karşı asla yenilmiyor, ee bu da ilerleyen bölümlerde merakımın azalmasına sebep oluyor. tugay ve krallık karşı karşıya geliyor ben elimde çiğdemle "amaaan canım tugay alır bu maçı" diyerek kitabı okuyorum. "ya tugay'da yeniliyor adam kolundan olmuş" diyebilirsiniz ama demeyin çünkü ben gerçek yenilgi görmek istiyorum, dram üzerinden değil. yani kısaca kitap beklentimi karşılamadı ne yazık ki.
Beyaz LekeAslı Arslan · İndigo Kitap · 202450 okunma
İlk incelemem #nietzscheağladığında kitabına olsun. Gerçekten harika ötesi bir kitap. Neden daha önce okumadım diye sorguladım kendimi. Her sayfasında bilgelik akıyor. Hangi cümleyi not alacağımı şaşırdım. Her sayfa daha çok sürüklüyor. Freud un karakter olarak yer almasını ilginç buldum. Yaşam, zaman, evlilik, hayat, cinsellik, sorumluluklar, görevler, çocuklar... o kadar güzel harmanlanmış ki 100 üzerinden adeta kesinlikle okunmalı.
Herkese selam. Nasıl güzel bir kitaptı bu ya. İlk kitabı okuyup bıraksaydım büyük haksızlık yaparmışım bu seriye. Asıl taşlar ikinci kitapta yerine oturdu beni benden aldı kurgusu. Adrian bunca okuduğum kitapta hiçbir karaktere benzemediği için beynimde ona yeni bir şema açtım. Uç karakterler başlığında tam bir anti-kahraman. Sevip sevmeme
“Yarım kalmış bir adam olduğunu, ruh güçlerinin gelişmeden kaldığını, hayatına bir ağırlığın çöktüğünü düşününce içi parçalanıyordu. Başkalarının zengin, hareketli hayatını kıskanıyor; kendi hayatının yolunu ağır bir kaya parçasıyla tıkanmış, daracık, zavallı bir keçiyolu gibi görüyordu.
İçinde hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış, fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki orada gömülü kalmış iyi ve güzel bir şeyler vardı; belki çoktan ölmüş ya da bir dağın derinliklerindeki altın gibi saklı kalmış olan bu hazine çoktan meydana çıkmış olmalıydı. Ama öyle derinlerde kalmış, üzerine öyle pislikler yığılmıştı ki…”
Şimdi ikimizin bir fotoğrafı olmalıydı ama öyle duvara asmalık değil. Cüzdan da taşımalık da değil. Telefonda saklamalık hiç değil. İstiyorum ki kitap arasında unutulmalık bir fotoğrafımız olsun. Bundan üç yüz yıl sonra birisi o fotoğrafı bulsun ve desin ki:
Bir adam bir kadına nasıl bu kadar güzel bakar?
Hesiod'un dediğine göre Gaia ve Uranos kucaklaşmışlar. Öyle yorumluyoruz yani.
Adam yakışıklı, kız güzel. Ama herhalde akraba evliliği kazası gibi bir şey olacak ki çocukları bozuk çıkıyor. Nasıl kucaklaştılarsa artık?