En güzel köprü Gönüller arasında kurulandır.. En güzel göz Her şeye sevgiyle bakandır… En güzel söz Yalansız olandır…. En güzel ateş Benliğimizi ısıtandır…. En güzel çiçek Sevdiğine armağandır…. En güzel ırmak Dost bahçesine akandır. Tüm güzelliklerin yaşandığı, sevgi dolu bir Sabah olması dileğiyle....
Konan göçer, doğan ölür elbet. Irmak denize, deniz ırmağa kavuşur sonunda; ruh kaynağına, kaynak da ruhuna muhtaç değil mi şunun şurasında? Ne güzel, ölecek olmak ne güzel. Ne güzel, ölecek olmanın muştusu ölmeyecek olmanın tahayyülünden, ne güzel.
Sayfa 224
Reklam
Irmak ve ırmağı süren yol Biri uzağında kaldığımız Öteki içine daldığımız
144 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Küçük küçük altı hikâye var içinde. "Cıgaralı Naciye", "Haktan'ın Anlattığıdır", "Hüsniye Hanım ve Mahallenin Kaka Problemi", "Adı Mevta", "Elektrikçi Kemal" ve "Perizat, Çocuk ve Bir Bağ Evi Yalnızlığı" hikâyelerin adı. Her biri birbirinden samimi hikâyeler. Elbette son öykünün yeri bir başka ama yine aralarından bir favori seçmek zor. Naciye'nin sinema sevdası da Haktanla Ergun'un aşkları da Elektrikçi Kemal'in inatçı küslükleri de çok gerçek. Çok yakınlardan. Hikâyeleri okurken küçük detaylarda görüyoruz ki aslında bir mahalle içindeki kişilerin basit yaşamlarından ufak tefek kısımlar aktarılmış. Hatta Elektrikçi Kemal hikâyesindeki o entel ergen çocuk belki de Çağan ırmak'ın kendisi. Yazar kendi çevresindeki delileri taşırmış kaleminden. Kitabın son öyküsü olan Perizat'ın hikâyesinde o haylaz çocuğun elinden defteri alıp hikâyeye güzel bir son yazıvermesi de hoş olmuş. Çağan Irmak zaten filmleriyle de gerçekliği çok güzel ve doğal yerlerinden yakalayan biri, kitabında da anlatımın akıcılığı ve doğallığını çok yerde göstermiş. Ben beğendim, hem duygulanıp hem keyifli zaman geçirmek ve kısa süreli çerez okumalık seçimi için ideal bir kitap.
Gözümden Deliler Taştı
Gözümden Deliler TaştıÇağan Irmak · Doğan Kitap · 2025172 okunma
Maddenin sırrı...
Bunun direkt olarak "Her nereye bakarsanız Allah'ın vechi (Anlam yüzü) oradadır" Ayeti ile direkt alakası vardır. Allah aslında madde diye bir şey yaratmamıştır, ortada sadece O'nun ortaya koyduğu anlam ve mana vardır. Fakat et beynimiz, manayı anlam olarak dekode edemememekte, onu (dağ taş ırmak ağaç yani dünyada gözünüzün gördüğü her ne varsa) dokunulabilir sembollere çevirmektedir. Rüyalarımızda da böyle olmuyor mu? Beynimiz gördüğü manaları dekode edemiyor, onu yorumlanabilir şekil ve maddelere çeviriyor. Sonra bizler gördüğümüz her şeklin ya da maddenin ne manaya geldiğini anlamak için tabirlere başvuruyoruz. Aslında her iki olayda da, "Allah yerlerin ve göklerin nurudur" ayetinin de direkt alakası vardır.. Aslında bu olayın en güzel örneklerden biri, Kabe'de ki Hacer-ül esved taşıdır. Cennetten bir mana gelmiştir, fakat et beyin onu bembeyaz saydam süt kadar pürüzsüz bir manaya çevirmiş bize taş olarak gözükmüştür. Ama tabii sonradan zamana tabiiyeti ve insanların devamlı ona ellerini sürmesi onu karartmıştır..
397 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 9 days
Başka Bir Kültürün Lirik Bir Dille İfadesi
Kitap şöyle bir paragrafla başlıyor: “Ayemenem’de mayıs, sıcak ve bungun geçer. Gündüzler uzun ve nemlidir. Irmak ufalır, kara kargalar sessiz, toz yeşili ağaçlarda, parlak mangolardan karınlarını doyurur.” Bunu yazmadan, yazarın dilini nasıl ifade edebilirdim bilmiyordum. Dili bu kadar lirik, bu kadar şiirsel ve güzel çok az yazarla
Küçük Şeylerin Tanrısı
Küçük Şeylerin TanrısıArundhati Roy · Can Yayınları · 20201,208 okunma
Reklam
Ne güzel sevgiymiş seni sevmek, Neden daha evvel nasip olmadı seni görmek, Kader kaderdir ama, kader seni bilse, Dingin akan nehir değil, Çağlayan ırmak olurdu.
Senin yüzün güneş mi, yoksa ay mıdır ? Gözün de ne söylüyor ? Canımı aldı. Bil ki benim iki gözüm de, canım da sensin. Beni cansız koyarmısın. Bu nasıl olur ? Gözümden çıkma, (orada hep görün); zira o ev senindir. Benim gözüm senin için güzel bir yuvadır. Senden gelen bu ok ne (yaman) bir oktur ki, boyum mızrak gibiydi, şimdi yay (gibi eğrildi). Bu tarafa gel ki, seni seyredeyim, çünkü gözyaşlarım dere oldu, ırmak oldu. Senin boyun, fidan gibi yükseldi; dünya şimdi senin yüzünden bahardır, yazdır. Bugün aşkının ateşiyle ısındık; (artık) yağmur da olsa kar da olsa endişemiz yok. Ben her gece senden yüz bin fayda (kâr) elde ediyorum. Her gün benim işim senden dolayı kolaydır. Veled, bu dünyada sen olmadan yoksul biriydi. Seni buldu, şimdi zengindir, beydir.
Eskiden
Kayanın üzerinde durup aşağıdaki ırmakdan yukarıdaki tepelere kadar uzanan verimli vadiye bakıp etrafımdaki her şeyin tohumdan çıkıp fışkırdığını görünce; eteğin zirvesine kadar yüksek araçlarla yoğun bir şekilde kaplı o dağların hareketli kıvrımlarının o vadileri en güzel ormanlarla gölgelediğini görünce, sakin ırmak, fısıltı yayan sazların
Küçüğüm, bu senin sesin, güzel ırmak Önce rüzgârın öptüğü, sonra benim öptüğüm Bu bitmemiş şiirler senin ayakbileklerin Soluğun, kokun, karnın, gölgeli gözlerin Bu böyle çözülü göğsün, enine boyuna dudakların Sabahlara kadar ki büyük gözlerin böyle Bu dal gibiliğin, saçların, kırmızı ağzın Bu üstünde onca seviştiğimiz yatak sonra Sonra bu benim anı artığı eski yüzüm Tüylerin, tay boynun, küçücük çocuk ellerin Böyle yukarıdan aşağı gidiyorum seni Karışıyor, korkunç, ellerimiz ayaklarımız … Güzel Irmak
İlhan Berk
İlhan Berk
Reklam
Yağmur olup yüzüne yağmak, ırmak olup ayağına akmak ister.
Sevgi
Yavaş tavaş uyanırken orman ırmak devinirken yumuşak meltem eserken öğleyin Belirlenen saatte İnandığımız daha güzel çağların
Sevgi
Yavaş tavaş uyanırken orman ırmak devinirken yumuşak meltem eserken öğleyin Belirlenen saatte İnandığımız daha güzel çağların
ŞİİRİDEN ALINTIKitabı okudu
güzel, çok güzel bir kadın vardı perdede, güzel olduğu kadar dertliydi de. sonra geniş ve sakin bir ırmak gördü, sonra bir çiftlik evi, yeşillikler içinde bir amerikan çiftliği. sonra, dertli güzel kız galip’in daha önce hiçbir filmde görmediği orta yaşlı bir adamla konuşmaya başladı. konuştukları kadar ağır ve sakin hareketlerinden ve yüzlerinden hayatlarının dertlerle dolu olduğunu anlıyordu galip. anlamaktan öte, biliyordu. hayat dertlerle doluydu, acılarla, biri bitince öbürü gelen, öbürüne alışırken bir yenisi bastıran ve yüzlerimizi birbirine benzeten derin acılarla. birdenbire de gelseler, bu acıların çoktan beri yolda olduğunu biliyorduk biz, onlara kendimizi hazırlamıştık, ama gene de dert, bir kâbus gibi üzerimize çökünce bir tür yalnızlığa kapılıyorduk; başka insanlarla paylaştığımızı sandığımız zaman mutlu olacağımız umutsuz ve vazgeçilmez bir yalnızlık. galip bir an kendi derdiyle perdedeki kadının derdinin bir olduğunu hissetti; ya da dert yoktu da ortak bir dünya vardı: çok fazla bir şeyler beklenmeyen, ama hiçbir zaman da küsülmeyen, anlamı ve anlamsızlığı sınırlı, insanı alçakgönüllüğe çağıran yerli yerinde bir dünya.
Sayfa 102 - yapı kredi yayınlarıKitabı okuyor
mekânın ruhu “Mekânların kişiliği, ruhu vardır.” derler. İnanırım. Camilerin vardır mesela. Hem de ufak büyük demeden her birinin. İçinde göze görünür, etrafa dağılır, duvara kokusu siner pek az günah işlenmiş yerlerdir camiler. Girdiği anda insanı kucağına alır, sakinleştirir, başını okşar, elinden tutup huzura çıkarır. O yüzden hiç olmazsa dışarıda olduğunuz günler namazı camilerde kılın, derim. Her birinden, lazım oldukça açıp açıp bakacak, içinizi ferahla- tacak, sizi sevdiğiniz bir mekâna gitmenin heyecanıyla seccadeye götürecek bir bakma yeri (manzara bu demek) çakın zihninizin duvarına. Sonraki namazlarda lazım oldukça çıkarıp asarsınız gönül gözünüzün önüne. Beylerbeyi Hamidievvel Camii’nde durgun bir göl suyunun üzerindeymiş gibi kılınan namaz (üstelik güzelim denize sırtınızı verirsiniz orada kıbleye dönmek için. Dünyayı arkaya atmak bundan daha güzel sembolize edilir mi başka yerde?) Diyarbakır Ulu Camii’nde bir ormanın içindeymişsiniz gibi olur. Topka- pı Sarayı’nın içindeki camide boğaz önünüze serilir namazda, altından ırmak akan cennetteymişsiniz gibi kılarsınız bu sefer. Hele şehirlerin anasında bir yeşil mermer duvarın önünde namaza durmuşluğunuz varsa, sonraki her namaza elinizden tutar kaldırır sizi. Seccadeler de mühimdir (diye düşünüyorum artık). Özenil- meli, hâlimiz vaktimiz yoksa bile ne edip edip eli yüzü düzgün birkaç seccade edinmeli. Onu serdik mi her ilmeğini atarken, nakışının her iğnesini işlerken salavat getiren ellerin, üzerine diz kırıp yüz süren kalplerin bereketiyle kanatlanır belki şevkimiz.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.