Aynı öykünün başka bir versiyonunda, Süleyman kendi ha- remine almak için dünyanın en güzel yüz kadınını bulmaları için yüz cin gönderir. Bu sayıya ulaşıldığmda Süleyman ölür ve yüz cin kadınlarla birlikte Kürdistan'ın geçit vermez dağla­ rı arasına yerleşmeye karar verir. Bu evliliklerin soyundan 'ele geçmezlikleri cin babalarına, güzellikleri cin analarına benze- yen' Kürt ırkı meydana gelir.4o 'Diğer etnik komşuları tarafm- dan zaman zaman Kürtlere "Cinlerin çocukları' ünvanının ve- rilmesinin nedeni bu öyküdür.'4l Kürdistan Yahudileri niçin Yahudi olmayan komşuları hak- kında böyle öyküler anlatmaktaydı? Niçin onları asla bedenle- re sahip varlıklar olarak görünmeyen cinlerin torunları olarak görüyorlardı? Ve yine niçin Kürtlerin fiziksel özellikler bakı­ mmdan cinlere benzediğini ileri sürüyorlardı? Cinlerin bu dağlık bölgeye yerleşliğine inandıklarına göre o zaman dünya tarihinin en eski aşamalarında Kürtlerin atalarının bu bölgeye göç ettiğini de hissetmiş olmalıydılar.
Pollack'ın Mi­ami'de oturan torunları, yeniden buraya kavuşmak için Küba'daki düzenin son bulmasını sabırsızlıkla bekliyorlarmış. Daha çok beklersiniz ciğerim, bir gün Fidel ölünce kimse size, buyrun sarayınıza, demeye­cek. Siz de torunlarınıza; bizim Havana'da çok güzel bir sarayımız var, diye masallar anlatmayın. Bizlerin de dedelerinin, Mısır'da ne konakları varmış her yer osmanlıyken ve fakat bildiğim kadarıyla Mısır'dan mi­ras edinen hiçbir türk olmadı ! Bunlar masal olarak gü­zel öyküler işte. Padişah orayı dedemin dedesine vermişmiş! Tamam da ortada padişah yok, onun arap harfli tapusu hiçbir şey ifade etmiyor, Mısır kendi ba­ğımsızlığına ulaşmış, buralar mısırlıların denilmiş. Bi­zimki gayet mısırsız bir emperyalist hikayesi. Artık Mı­sır mısırlıların, Küba kübalıların. Herkes kendi çöplü­ğüne, go home!
Sayfa 240 - Ortaoyuncular Yayınları
Reklam
Kahramanlık öyküleri, belden aşağı öyküler gibidir, dünyanın tüm askerleri bundan her zaman hoşlanmışlardır. Aslına bakılırsa, subay olsun ya da olmasınlar, erkek milletiyle bir tür barış ortamı, yani kırılgan ateşkesler elbette, ama yine de değerli, yaratmak için gerekli olan şey her koşulda budalaca böbürlenmeler içinde debelenmelerine, yayılıp saçılmalarına olanak sunmaktır. Akıllı böbürlenme yoktur. Bu bir içgüdüdür. Üstelik, her şey bir yana, övünmeyi sevmeyen adam da yoktur. İnsanların birbirlerine az çok keyifle katlanabildikleri neredeyse tek rol, hayran paspas rolüdür. Bu askerlerle düş gücümü fazla zorlamama da gerek yoktu. Sürekli hayran olmuş görünmek yeterliydi. Birinden hep savaş öyküsü anlatmasını istemekten kolay ne var? Hele bu adamlarda anlatacak çuvalla öykü varken. Kendimi neredeyse hastane döneminin en güzel günlerine geri dönmüş hissedebilirdim. Anlattıkları her öyküden sonra, Brandelore’dan öğrenmiş olduğum üzere, onları onayladığımı güçlü bir vurguyla teyit ediyordum: “Şanlı bir tarih sayfası diye buna derim işte!” Bu ifadeden daha iyisini ara ki bulasın. O kadar çekinerek biat etmiş olduğum bu takım, yavaş yavaş beni ilginç bulmaya başlıyordu. Bu adamlar bana savaş hakkında, eskiden, hastanedeki arkadaşlarla hayali bir yarışa kapıldığımız sırada işittiğim ve sonradan kendim de anlattığım kadar çok sayıda maval okumaya başladılar. Yalnızca bu seferki palavraların vuku bulduğu mekânlar farklıydı ve Vosges ya da Flandres’da değil, Kongo ormanlarında yeşeriyorlardı.
"Çok güzel çiçeklerim var,” " ama en güzel çiçekler çocuklar. "
Hayatımda hiç evlenmedim, evlenmeye niyetim de yok. Aşk iyi güzel de, dostluk çok daha yüce bir şey. Doğrusunu isterseniz, bence bu dünyada vefalı bir dost kadar soylu ve az bulunan bir şey yoktur.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.