Ne kadar acı, ne kadar sahte değil mi? Sonra da kalkıp biraz taktik yap diyorlar. Ne yapacağım, onun kalbini mi kıracağım bile isteye? Seni seviyorum demek varken, demeyim mi? Söylemeyeyim mi kalbimden geçenleri? Bir insana "İyi ki varsın.” demenin ne kadar güzel bir şey olduğunu ona yaşatmayayım mı? Bana kimse "İyi ki varsın." dememişken, bu hayatta ona bu keyfi tattırmazsam ne farkım kalır sevgisiz olanlardan, insanları üzenlerden, kötü kalplilerden?
Güzel olan Aşk hikâyeleri de vardı elbette.
O zamanların sevdaları da Aşkları da ne kadar masum ve güzeldi…
Yolda yürürken; beyefendinin “Sizinle müşerref olabilir miyiz “ ile başlayan sorusuyla, hanımefendinin ise “ben müşerrefi tanımam, o kim?” masumane cevabıyla, muhallebici de birlikte muhallebi yemeğe varan bir Aşk Hikâyesi…
Taktik oyunlarına gerek duyulmadan, masumca sorulmuş ve masumca cevap ile başlamış bir Aşk Hikâyesi…
İnsan o zamanlara özeniyor… İçi- dışı bir insanların duygularını saklamadan, dürüstçe yaşadıkları Aşklarını gıptayla izledik. Bakışarak konuşan, Yeşilçam filmlerindeki “Aşk neydi?“ sorusuna, “Aşk emekti!“ diyen Âşıklara hayran olduk.
Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu derler ya; ben de diyorum ki; Sosyal medya çıktı, eski Aşklar ve Âşıkları bitiren,
<<Game Over>> oldu…
Birkaç yıl önce primatların kendilerine verilen bir ödevi, salatalık dilimleri karşılığında seve seve yaptığını ama başkasına tadı çok daha iyi olan üzümlerin verildiğini gördüğünde yapmayı bıraktığını tespit etmiştik. Salatalık yiyenler sinirleniyor, ellerindeki sebzeleri yere atıyor ve grev yapıyorlardı. Gayet güzel bir yiyecek, bir arkadaşlarının daha iyisini aldığını görmeleri sonucu yenemeyecek bir şeye dönüşüyordu. Buna eşitsizlik nefreti adını taktık ve köpekler de dahil başka hayvanlar üzerinde bu konuda incelemeler yapıldı. Köpekler bir numarayı hiçbir ödül almadan tekrar tekrar sergileyebiliyordu ama başka bir köpeğin aynı numara karşılığında sosis kazandığını görünce hemen bırakıyordu.
Açtığı her düğmenin ardından ortaya çıkan tenimi öpüyordu. Romantizm ikimizi de ele geçirmişti. Gergin bir yay gibi kemiklerimde dolaşıyor, beni onun dokunuşuna bağlıyordu.
Beni kutsalmışım gibi öpüyordu. Titrek nefeslerini duyunca onun da bu anın yoğunluğunu hissettiğini anladım. Yıllar önce lisenin pistinde karşılaştığımız günden beri hissettiğimiz, gün be gün artan o yoğun gerilimi. Hepsi bizi bu ana getirmişti.
Bize.
Düğmeler bir bir açılıyor. Öpücükler. Öpücükler. Öpücükler.
“Son nefesime kadar sana tapacağım,” diye fısıldadı çıplak sırtıma ve elbisem, gür ormanların arasında gezinen bir rüzgar sesiyle yere sürtündü.
Kollannı belime dolayıp beni göğsüne doğru çekti. Ten,
tene değiyordu. Kutsal bir andı. Başımı geriye attım ve boynuma kondurduğu öpücüklerin tadını çıkardım.
“Benim güzel, tatlı kanm.”
Kendimize ait bir dünyada saatler geçirdik. Aşk hikayemiz elle tutulur olmuştu. Umutlanınız çınlçıplaktı. Ruhlanmız aydınlanmıştı. Korkulanınızı, hiçbir şeyin bize dokunamayacağı bu anda bir yana bırakmıştık. Bu yerde, onun kollarında güvende ve özgürdüm. Kollanmı açıp yağmurda özgürce dans ediyordum. Akıntılarda yüzüyordum. Karanlık gözlerinin üzerimde gezindiğini hissederek çayırlarda keyifle uzanıyordum.
Ben: Selam seni ateşli şey. Vegas’a indik!
Nathan: Ben de günüm birden aydınlandı diyordum.
Ben: Kes şunuuuu of çok iğrenç ama bayılıyorum. Ya da devam et.
Nathan::) Özledim seni. Lütfen sarhoş olup yabancı heriflerle kaçıp gitme bu akşam.
Ben: Tanrım ne mızmızsın.
Nathan: Kesinlikle öyleyim. Vegas’ta kaçıp gidebileceğin tek erkek benim.
Ben: Ah güzel. Çünkü benim de kaçıp gitmek istediğim tek erkek sensin. Bu akşama ne dersin?
Nathan: Bu akşam olmaz. Meşgul olacağım. Yarın akşama ne dersin? 6.30’dan 10.30’a kadar küçük bir işim olacak ama sonra boşum.
Ben: Tabii ki! Harika olur.
"Seni seviyorum kara prens. Karanlığın içinden gelen ışık... Ruhumun diğer yarısı... Sen olmasan Efruz olmazdı. Tek bir isteğim var. Birlikte yaşayıp birlikte ölelim. Allah beni sensizlikle sınamasın."
"Ah benim güzel kadınım... Ölümsüzlüğü taktık biz, ölüm bize neylesin..."
Öncelikle söylemek istediğim bi şey var 2024 yılındayız hala çevirileri böyle 'türkçeleştirilerek' yapılan kitaplar görünce gözlerim kanıyo malesef. Ben kitabın yarısını ing sesli olarak bitirmiştim sonra trye çevrilince burdan devam ediyim dedim ama etmez olaydım hiç güzel değildi çeviri. Well/allright then/fine gibi kelimeleri valla diye çevirmek nedir ya, akli melekelerin ing karsılıgını bana bi bulun nolur-ki kitapta da zaten buna benzer bi anlam bile kullanılmıyo orj metinde wtf.Hoş olduğunu düşünüyosanız hayır hoş değil ucuzlaştırıyo ve anlamsız duruyo bütüne bakınca yapmayın etmeyin pls. Kitap genel olarak Güzeldi ama o kadarr çok tekrara düştü ki bi noktadan sonra okumadan geçtim bazı yerleri. Breeyi hiç sevemedim zaten sürekli ama sürekli kendini yetersiz görmesi kısıtlaması ve bu kadar kör olması sinir etti beni. Ama Nathan tatlıydı, arkadaş grubuyla olan sahneleri çok daha tatlıydı daha fazla okumak isterdim onları. Yani işte çerez olarak okunur.
Ayyyyy daha ilk sayfalarda kalbim gumburdemeye başladı ya Bree ve Nathan arkadasliginiza bayıldım kitap o kadar samimi bir şekilde yazılmış ki sanki arkadasim gelmis ve yaşadıklarını anlatıyormuş gibi hissettim modumu o kadar yükseltti ki kuzenime durup durup sırıtarak neler yaptıklarını anlattım (kuzenim daha 12 yaşında ) Nathan ve takımı çok