Hobbitdeki 8 cüce
Bu sözle birlikte Gloin Cüce-krallığı‘nın hal ve gidişini uzun uzun anlatmaya başladı. Böylesine kibar bir dinleyici bulduğu için çok mutluydu; çünkü Frodo ne bir bıkkınlık emaresi gösteriyor ne de konuyu değiştirmek için bir girişimde bulunuyordu, fakat doğrusu şimdiye dek hiç duymadığı şahıs ve yerlerin tuhaf isimleri arasında kısa sürede aklı
Julia, ona doğru kıvırta kıvırta yürürken Clay'in göğsünden bir hırıltı yükseldi. Onun mükemmel be- deni; Clay'in hiçbir zaman bıkmayacağı bir şeydi. Julia durdu, ellerini onun omuzlarına koydu ve göğüsleri Clay'in yüzüne değene kadar eğildi. Bir sıcaklık tüm bedenine yayıldı ve Clay, ona ulaşmaya çalıştı, ona dokunmaya can
Sayfa 293
Reklam
çok güzelsin.
Elini bir tuttun, bir daha bırakamadın. O senin elini itti, elini sımsıkı tuttu, eline vurdu, elini ısıttı, elini kendi eli bildi, seni sevdi, evet, sana âşık oldu ama bu ne demekti, bu 'ben gidiyorum' demekti. Aşk yerinde durmak bilmez. Bunu sen bildin. Aşkla birlikte gidilmesi gerektiğini sen bildin. O bilemedi. Sen bir oraya bir buraya gitmek istedin onunla. Yaşamı aşk etmek istedin. O, yaşamı yaşamlığında tuttu. Aşkı yaşamdan ayrı tuttu. Süregiden bir yaşamı vardı. Bir de yeni yaşamı oldu. Yoruldu. Seni yordu. Dinlendi. Sen koştun. Sen gittin. Aman yorulmasın diye sen yaptın sen ettin. O durdu. Yayıldı. Yerini sevdi. Elini çekti. Rahatını bozmadı. Sen rahatsız ettin. Rahatsız olmadı. Rahatın kaçtı. Sana âşıktı. Kızdın. Ona âşıktın. Bağırdın. Çağırdın. Gittin. Gelmedi. Bir kez gelmedi mi, aşk işte oracıkta çekti gitti. Nereden buldun o yüreksiz oğlanı?
Sayfa 34 - Ayrıntı Yayınları / Üçüncü Basım: 2022 / Kapak Resmi: Henri Matisse'e ait "Jeune fille aux anémones sur fond violet" isimli tablosuKitabı okudu
"Çok yetenekli biri olmalı.Sıradan bir psikoterapistin bu kadar zengin olabileceğini sanmam." "Evet, çok yeteneklidir,” dedi Profesör alayla. “Ama psikoterapi alanında değil, pazarlamacılıkta. Genel helaların duvarlarına psikolog olduğunu falan hiç belirt- meden telefon numarasını yazardı. Tabii ne kadar sa- pık varsa bunu arıyordu. O da telefonda bunlara güzel bir bağlama çekip çoğunu terapiye gelmeye ikna edi- yordu. Daha bunun gibi hedef kitleye doğrudan ulaşmasını sağlayan onlarca dahiyane numarası vardı."
Kalbini çokluk yordu. Onun dışındaki her şey kalbine tutunmaya, kendine bir yer edinmeye çalışıyor. Kalbin dünyanın mahzeni gibi. Odandaki fazla eşyalar seni her zaman boğar, biliyorsun. Bu yüzden sık sık temizlik yaparsın. Kalbindeki her şeyi de arkanda bırakabilsen ne güzel olurdu. Ama aynı anda hem kalmanın hem gitmenin bir yolu yok ki.
Julia, "Evet." dedi inleyerek. Güzel, çünkü ben de hepsini alacağım. Hepsini is- tivorum. Clay elini tekrar havaya kaldırdığında, Julia bir şaplağın daha yolda olduğunu anlamıştı. Bu acı ve zevk arasında hissettiği duygu, ona kendini çok iyi hissettiriyordu. Bu şaplağın peşinden Clay, ona tam da dokunmasını istediği yerden dokunmak için
Sayfa 278
Reklam
Berlin Güzel Sanatlar Akademisi 1925 mezunu. Yine 1990 iti­ barıyla, 86 yaşında İstanbul Çubuklu' da bir gecekonduda, emek­ li maaşı karşılığı kendisine bakan fakir bir ailenin yanında yaşı­ yordu. Beyoğlu yakasında meskun "Müslüman Levantenler" arasında yıldızı en çok parlayan aile Farukiler ' in gözbebeği, me­ dar-ı iftiharı Nermin'di. Asri bir hanımefendide bulunması gere­ ken her şey ona çok yönlü, kapsamlı ve programlı bir eğitimle, bebekliğinden itibaren yüklenmeye başlanmıştı. Mesela babası­ nın yolu ne zaman Paris'e düşse -ki sık sık düşerdi- kızına oyuncak niyetine "plastelin" getirirdi. Isıyla gevşeyip sertleşen bu maddeyi yoğursun, biçimlendirsin, eli heykele yatsın diye. Bugün "küçük bir hatırası" Kadıköy Süreyya (Paşa) Sinema­ sı'nm ön cephesini süsleyen rölyeflerde yaşayan ve eğer Oskan Efendi'yi bizden saymazsak, Türkiye'nin diplomalı ilk heykeltı­ raşı olan İhsan Özsoy'un atölyesine emanet edildiğinde henüz 16 yaşındaydı. Ahmed Faruki, opera kültürüyle terbiye edilme­ miş bir Müslüman'ın asla Levanten saygısı ve ayrıcalığı göreme­ yeceğini çok iyi bildiğinden, kızını Güzel Sanatların yanı sıra Konservatuvara da yazdırdı. Mezuniyet balosunda piyanosuyla parlak bir konser veren Nermin Faruki, "mezzosoprano" takdir­ namesiyle opera vizesi almıştı.
Sayfa 103 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Julia, onun üzerinde yukarı aşağı hareket ederken acele etmiyordu, yavaş ve tensel bir ritim yakalamış- tı, çünkü zamanları vardı. Saat yoktu, bir tarih yoktu, birbirlerine dolanan bedenleri dışında hiçbir şey yok- tu. Clay onun kalçalarını tuttu; bazen hareketlerini kontrol ederek, bazen de kendi hızını belirlemesine izin vererek. Julia
Sayfa 191
"Yapmak zorunda olduğumu hissettiğim bir şeyi asla yapmam seninle. Seninle yaptığım her şeyi isti- yorum. Seni o kadar çok istiyorum ki, bunu sana ver- mekten başka bu isteğin tamamıyla nasıl başa çıkabi- leceğimi bilmiyorum. Bu yüzden otur," dedi ve elini ona doğru bastırdı. Sonra aniden durdu. "Fantezinin, benim sana oturmanı
Sayfa 180
"Bacaklarını aç benim için." Julia lavabonun üzerinde oturuyordu. Ellerini ha- reketsizce karnının üzerinde tutarak bacaklarını iyi- ce açtı. Clay, onun eteğini beline kadar sıvadı ve iç çamaşırının dışı boyunca burnunu gezdirerek onun kokusunu içine çekti; duyularını tamamen Julia'nın kontrol etmesine izin verdi. Julia derin bir
Sayfa 121
225 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.