Kendimi sevdirmemek için elimden geleni yapıyorum. Kursağımda kalmış onca şeyle yaşamak için ve içimden geçenleri yazmamak için baya bir mücadele veriyorum. Hava almak için dışarı çıkıyorum mesela, insanların arasında daha çok havasız kalıyorum. Bir güler yüzü çok görüyorum kendime. Kimsenin de bana iyiliğinin dokunmasını istemiyorum. Çünkü biliyorum ki, bir süre sonra ya lafını yapacaklar ya da gözüme sokacaklar. Olacak olan oluyor zaten. Kıçımı da yırtsam engel olamıyorum. Seçim yapamıyorum. Herkesin haklı sebepleri oluyor, her şeyin sonunda. Çünkü ile başlayan cümleler kuruyorlar bana. Alışıyorum… Hatta aldırmıyorum. Yeterince kaybettikten sonra daha cesur oldum. Ayakları yere sağlam basan biri oldukça daha doğru insanlarla yürüyorum o yolda. Yaptığım tüm yanlış seçimlerin ve hataların sonucunun bana güçlenmek olarak dönmesi çok güzelmiş.
“Asık suratlı, kasları hala yorgun insanlar, ürkütülmüş hamam böcekleri gibi dışarı fırlardı külrengi evlerden… Asık suratlı, kara bacalar, mahallenin üstüne kaldırılmış kalın sopalar gibi gökyüzüne doğru yükselirdi… Akşam olup da batan güneşin kızıl ışınları pencere camlarını tutuşturunca, fabrikanın taş karnı kusmuk gibi dışarı atardı öğüttüğü
Her şeyin eskisi güzelmiş. Eski eşyalar, eski aşklar, eski dostluklar… Çünkü eskiden insanlar güzelmiş, ruhları güzelmiş, hayalleri güzelmiş. Şimdilerde güzellikten yoksunuz. Keşke eşyalarda, modada, aksesuarlarda olduğu gibi insanlıkta da eskiler moda olsa...
Merhabalardan bir demet. ≈)
Öncelikle şu fes konusunu bitirelim, şöyle ki:
Fes takmak, 2'nci Mahmut döneminde zorunlu hale getirilmişti. O tarihte, dinciler ayaklanmıştı, fes'in gavurun icadı olduğunu söylüyorlardı. Hatta bu yüzden, 2. Mahmut'a gavur padişah diyorlardı. Oysa, fes'in kökeni Batı değildi, Kuzey Afrika'ydı,
• "Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen, " dedi,
"hep güzelmiş gibi görünür. Gezegenler, yaşamlar... Ama yakından bakıldığında şu dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur..."