Hikayenin sonunda iki defa ters köşe olduğum bir kitap. Ve son sayfayı kapattığımda eeee, ne oldu şimdi dedim.
Kitabın türü öykü-hikaye kitabı olarak belirtilmiş olsa da bambaşka bir tür gibi geldi bana. Hikaye desem değil, roman gibi sanki, tam 210 sayfa.
Roman desem o da değil, zaman olarak, bir kasaba minübüsünün tren istasyonuna yaptığı rutin bir seferinin sabahtan akşama kadar olan bir gününü kapsıyor. Mekan olarak da sadece minübüs ve minübüsün takip ettiği yol güzergahı. Bu iki özellik de öyküye özgü.
Masalımsı bir yapısı da var, destansı bir yapısı da, şiirsel bir yapısı da...
Çok büyük bir okuma keyfi aldım. Yazar öykünün içindeki kişileri ve ortamı o kadar açık ve yalın bir şekilde tasvir etmişki, okurken adeta sizi de kahramanların yanına ve öykünün içine alıyor. Sanki bir anda kendinizi o minübüsünün içinde buluyorsunuz. Ve adeta sokakta, hayatın içinde karşılaştığımız bu kişilerle birlikte gibisiniz.
Öykünün kahramanlarının, karekter ve iç dünyalarının sade ve de yalın bir şekilde ortaya konmasının yanında eski zamanlardaki Anadolu kasabalarında mevcut içten, sıcak ve samimi insani ilişkilerine de yazar sanatıyla okuyucuyu adeta imteniyor.
Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine okuduğum bir kitap. Kitabın yazarı Mustafa Kutlu artık favori yazarlarım arasında. Diğer kitapları şimdiden sıraya girdiler bile...