Gençlere Öğütler
— Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bilki, her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır. — Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir. — Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine
Akllı kimse, önce doğruyu tanır, sonra söylenen söze bakar. O söz hak ise, kabûl eder. O sözü söyleyen, ister bozuk düşünceli, ister doğru düşünceli olsun. Hattâ akıllı kimse, doğru olanı sapık düşüncelilerin sözleri arasından alıp, çıkarmaya çalışır.
Reklam
Bizi ninnilerle uyutan Bize en doğru ve en güzel örnek diye Geçmiş zamanı gösteren tarih! Alnında altı bin yıllık buruşukluklar ve şüpheler karışık Ona bazen eski anılarını sorarım O boğuk ve paslı bir sesle Başlar birer birer anlatmaya Mutlaka bir yenen, öte yanda on yenilen Çiğneyen haklı, çiğnenen utanç içinde Ezmeye alkış, gurura secde Hak kuvvetlinin, söz kötünündür Ezmeyen ezilir... Düşünceye artık yeter egemenliğiniz Yaşanır pek güzel zorbalıksız İşte gerçek özgürlük Ne savaşçı, ne savaş Ne zulüm, ne baskı Ben benim, sen de sen, ne efendi, ne de kul Kuşku bir aydınlığa koşmaktır Doğruyu aydınlatmak akıl için haktır. Tevfik Fikret
Biraz uzun ama yararlı olur inşallah :)
“Resulullah, daima düşünceli idi. O’nun susması, konuşmasından uzun sürerdi. O, lüzumsuz yere asla konuşmazdı. Söze başlarken de, sözü bitirirken de, Allah’ın adını anardı. Konuşurken, kısa ve çok özlü kelimelerle konuşurdu. Sözleri gerçek ve yerinde idi. Cümlelerinde ne fazla, ne de eksik söz kullanırdı. Kimsenin gönlünü kırmaz, hiç kimseyi hor görmezdi. En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti yermezdi. Bir nimeti, ne hoşuna gittiği için gereğinden fazla över, ne de hoşlanmadığı için çokça yererdi. Dünya ve dünya işleri için kızmazdı. Fakat bir hak, çiğnenmek istenildiği zaman, o hakkı ikame etmedikçe, hiçbir şey O’nun kızgınlığını gidermezdi. Kendi şahsı ve işi için asla kızmaz ve asla kimselerden intikam almanın peşine düşmezdi. Bir şeye işaret edeceği zaman (parmağı ile değil) bütün eli ile işaret ederdi. Hayret edeceği zaman, elinin duruşunu, tersine çevirirdi. (Yani avuç içi göğe doğru ise onu yere doğru; yere doğru ise, onu göğe doğru çevirirdi.) Konuşurken, beden dilini iyi kullanır, avuç içlerini birleştirirdi. Kızdığı zaman, kızgınlığını hemen giderir ve bu durumu fazla belli etmemeye çalışırdı. Neşelendiği, ferahladığı/mutlu olduğu anlarda gözlerini yumardı. Gülmesi, tebessüm şeklindeydi. Gülümserken de, mübarek ağzındaki dişleri inci taneleri gibi görünürdü.”
Pdf
Rahman’a ulaştıran yollar nefesler sayısıncadır.
Akl” bağlamak kökünden gelen bir kelimedir. Anlamak ve idrak etmek, düşünme ve muhakeme etme ve doğruyu bularak onu sağlam bir yere bağlamak anlamına gelmektedir. Akıl eşyayı olduğu gibi anlama ve anlamlandırma, güzel ve çirkini ayırt edebilme, doğruyu ve yanlışı kavrama kabiliyetidir. Akl‐ı selim, ise hüküm ve kararlarda iki hayırdan daha iyi olan hayrı, iki şerden ehven‐i şerri bilebilme özelliğidir ve kâmil akla verilen isimdir. Buna “sağduyu” demek de mümkündür. Allah Teâlâ buyurdu ki; “Yüzünü Allah’ın fıtrat üzere yarattığı hak ve hanif dini olan tevhide ve İslam’a yönelt. Ki Allah insanı bu fıtrat üzere yaratmıştır. Allah’ın kadim kanunu olan yaratılışında bir değişim söz konusu olamaz. Doğru, sabit ve hak din ve yol budur. Ama ne var ki insanların çoğu bunu bilemezler” Akl‐ı selim, “yaratılışta Allah’ın insan kalbine koyduğu ilahî hakikatleri ve gerçeği kabul etmeye yatkın olan kabiliyet” anlamındadır.
Müseylime ile aynı kabileden olan Talha en-Nemrî isimli bir şahıs bir gün Müseylime'nin yanına gitti ve: "Sen kimsin?" diye sordu. Müseylime kendini tanıtınca şahıs: "Seni peygamber olarak kim gönderdi?" dedi. Müseylime: "Rahmân!" diye cevap verdi. en-Nemrî: "Peki, sana Rahman aydınlıkta mı /gündüz mü geliyor, karanlıkta mı / gece mi?" diye sordu. Müseylime: "Karanlıkta." dedi. Talha, Müseylime'nin yüzüne baktı ve dedi ki: "Ben şehadet ederim ki sen bir yalancısın, Muhammed ise haktır. Fakat bize Benî Rabîa'nın yalancısı, Benî Mudar'ın sadığından/ doğrusundan daha sevimlidir." İşte söz bu... Tüm asabiyet hastalığının tutuşanların en bariz özelliği budur. Mesele kimin hak olduğu değildir onlar için, kimin doğru olduğu hiç değildir, kimin güzel iş yaptığı da değildir, onlar için aslolan nedir? Bizden mi, değil mi? Bizden olsun, çamurdan olsun mantığıdır.
Sayfa 215Kitabı okudu
Reklam
955 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.