6– AHLÂK
Felsefecilerin ahlâk ilmi sahasındaki bütün sözleri; nefsin sıfatlarını, ahlâkını açıklamak, bu sıfatların ve huyların çeşitlerini anlatmak, kötü olanların düzeltilmesi için icap eden tedbirleri almak ve mücadelede bulunmak şeklinde özetlenebilir. Bu bilgileri, tasavvuf ehlinin sözlerinden almışlardır. Tasavvuf ehli, kulluk vazifesini tam
65. Ey Ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?
66. İşte siz böyle kimselersiniz. Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız, fakat bilgi sahibi olmadığınız konu da niçin tartışıyorsunuz. Oysa ki Allah, her şeyi bilir; siz
ÂYETLERİN ÖNCEKİLERLE MÜNÂSEBETİ
Yüce Allah önceki âyetlerde peygamberlerin birbirlerine olan üstünlüğünü anlattı ve onlardan sonra gelen insanların ihtilafa düştüklerini, din sebebiyle çekişip savaştıklarını açıkladı. Bu âyetlerde ise, peygamberler arasındaki üstünlük farklarının onlara tabi olanlar arasında mücadele, düşmanlık ve çekişmeyi gerektirmediğini vurgulamaktadır. Çünkü peygamberler, her ne kadar fazilet bakımından birbirlerinden farklı iseler de, hepsi aynı daveti yani tevhid davetini yapmışlardır. Onların risaleti bir, dinleri birdir. Sonra dinde zorlama yoktur. Çünkü hakkın ziyası doğmuş, nuru parlamıştır.
...
ÂYETLERİN NÜZÛL SEBEBİ
Ensâr'dan bir adamın iki oğlu vardı. Bunlar Resûlullah (s.a.v.) peygamber olarak gönderilmeden önce Hıristiyan olmuşlardı. Daha sonra, zeytinyağı ticareti yapan bir grupla Medine'ye geldiler. Babaları yakalarına yapışarak: "Müslüman olmadıkça sizi bırakmam" dedi. Bunun üzerine: "Dinde zorlama yoktur. Hak ile bâtıl birbirinden ayrılmıştır" mealindeki âyet nazil oldu.l
"Benim ümmetim sapıklık üzerinde ittifak etmez."(1) Süfyan (r.a.)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir müçtehit dağ başında da bulunsa, o tek başına bir cemaattır." Bunun manası şudur: O âlim bulunduğu yerde, cemaatın yolunda devam eder, böylece tek başına bir cemaat gibi olur Nitekim Hz. İbrahim hakkında Cenab-ı
Bugün Müslümanlar'ın kâfirler arasında safları hak ile bâtıl olarak ayıramamasının en büyük gerekçelerinden biri, düşman edinmeleri gereken kâfirleri dost kabul etmelerinde yatmaktadır.