Daha önce #jacklondon dan #vahşetinçağrısı kitabını okumuştum. Devamın da #beyazdiş kitabını okumam önerildi. Ben de #okudumgeldim
Kitapta, bir kurt ile bir köpeğin kanını taşıyan, kız ve erkek kardeşlerinden farklı doğan, boz yavrunun hayat mücadelesini okuyorsunuz.
Beyaz Dîş; yarı kurt, yarı köpek yırtıcı bir hayvan. Bir yanı evcilleşmeye müsait, bir yanı vahşi doğaya alışkın. Okurken bıçağın iki yüzünün nasıl yansıtıldığını görebiliyorsunuz. Hayatta kalmak ve yaşamını devam ettirmek adına Tanrı dediği kişiler (insan) tarafından ne görür ise, o şekil de yoluna devam eden, ki ilk zamanlar dayak yiyen, merhametsiz bir şekilde eğitilen beyaz diş sonra yeni sahibi ile sevginin ne demek olduğunun farkına varıp, vahşi bir hayvanın nasıl da güzelleştiğini gösteriyor bize ve gözleriniz dolarak okuyorsunuz kitabın geriye kalam sayfalarını.
Kitabı bitirdikten sonra dedim ki; ister insan ol isterse hayvan ne görüyor isen hayatın da o şekilde yön buluyor. Sevgi kavramını bir binanın temeli gibi düşünün. Ne kadar sağlam atılır ise, o kadar değerli oluyor. Ve karşıda ki de ona göre güzelleşip iyiliği,merhameti öğrenebiliyor. Ruhu da ona göre şekillenebiliyor. İşte! İnsanoğlu sevişilir gîbi yapar da hep, anlamaz taki kaybedene kadar. Sonra da ara ki bulasın kaybettiğin ruhu.
Kitap Hakan Günday'ın önsözü ile karşıladı beni. O önsözden bir alıntı ile yoruma son vermek istiyorum.
Kemiklerini sanayi devriminin çarklarına kaptırmış bir işçinin haklarını araması da maceradır, bir alkoliğin bağımlılıktan kurtulma çabası da...
Devrim de maceradır, evrim de...
Çünkü her biri de bir hayatta kalma hikâyesidir.