Benim çocukluğum, memleketim olan Akseki'de, ilk gençliğim de Antalya'da, Akdeniz kıyılarında geçti.
Tabiatı, manzaraları çok seven bir insanım. Antalya'nın o harikulade güzelliği, o sahiller insanı öylesine mest eder ve fetheder ki düşünceye bile yer bırakmaz. Sade duyar ve yaşarsınız. Fakat ben, bu sahillerden Akdeniz ufuklarına sadece bir tabiat çocuğu olarak bakmazdım. İçinde bulunduğum zaman ve mekanın üstüne çıkarak, bu ufuklarda, bu denizlerde eski Türk donanmalarını, Barbaros ve Hızır Reisleri hayal eder dururdum. Böyle zamanlarda gözümde ve gönlümde Akdeniz, bir savaş meydanı haline gelir, düşman kadırgalarının, kalyonlarının firar ettiklerini görür gibi olurdum. Sonradan tarih şuurum geliştikçe bu hayal adeta hakikat haline gelir, beni heyecandan heyecana sürüklerdi.
O zamanlar, bizim Akdeniz ve Antalya sahilleri, yeni gelişen ve Roma İmparatorluğunu ihya etmek sevdasına kapılan Mussolini İtalyasının tehdidi altında idi. Karagömleklilerin bu kara sevdalı lideri, (Duçe)si, Allahın her günü "Akdeniz bizim" diye tehditler savurur dururdu. (1934, 935, 936) yıllarında...